27 Mart 2013 Çarşamba

daha sade bir hayat

Yazdan kalma bir kitap... Son 7  aydır hayatımın akışında oluşan değişiklikleri sindirmemde epey yardımcı oldu bu kitap. Ne oldu bu 7 ayda? Öncesinde aldığım eğitimin ardından montessori eğitmeni oldum. Birden düzenli, sade, ve kendi hızında (oraya buraya koşturmayan) bir hayatım oldu. Geçiş sürecini saymazsak işle gelen bu dinginliğin hayatımın her alanına yansıdığını söyleyebilirim.

Sadeliğin dinginliğe nasıl yardımcı olduğunu uyguladıkça anlıyor insan. Tabii bu uygulamanın kötü yanları yok değil. Kitabı ilk okuduğum zaman sadeleşme hevesiyle elden çıkarttığım bir çok eşyam hakkında sık sık "yaaa, onu da mı vermişim, şu hırkam nerde" cümlelerini kurar oldum. Yazın gelmesinden çok korkuyorum gerçekten.:)

Kitap aslında anne-babalara yönelik. Onların hayatını sadeleştirmeye, sadeleşmenin çocuklar üzerindeki etkilerini anlatıyor ancak çocuksuzların da kitaptan alabileceği tonla şey var:)

Neyse, altını çizdiğim yerlere göz atarken bir kısmını da buraya yazmak istedim...

Kitaptan kalanlar:

Hayatı sadeleştirdiğinizde evrenin kuralları da daha sade olur. (Henry David Thoreau)

Hepimizin çok yoğun bir hayatı var; bize kaçınılmaz görünen aktivitelerle, acil durumlarla ve zorunluluklarla dopdolu. Nefes almak için zaman yok, sorunun nedenini bulmak için zaman yok. (Sarah Susanka)

Toplumumuz, "çok fazla" şeyin yarattığı baskıyla, çocukluk dönemine karşı, ilan edilmemiş bir savaşı sürdürüyor.

Günlük hayatımızın hızı, çocukluk dönemine özgü hızla uyumlu değil.

Çocukluk döneminin kendşne has, gizemli bir tarafı ve bir hzıı vardır. Çocuklarımızdan hızlı bir dünyaya "ayak uydurmalarını" isterken farkında olmadan onlara zarar veriyoruz. Gittikçe daha karmaşıklaşan bir hale gelen bu dünyada yollarını bulabilmek için ihtiyaç duydukları huzur ve dayanıklılıktan onları mahrum bırakıyoruz.

Anne baba olmanın en zor tarafı, çocuklarımızla ilgili korkularımızın, umutlarımıza ağır basmasına izin vermemektir.

Sadeleştirme, dikkatimizi dağıtıp karışıklık yaratarak çocuğumuzla ilişkimizi zedeleyen şeylerden kurtulmaktır.

Evimiz ve ailemiz, anlayışla karşılandığıöız ve dengemizi bulabildiğimiz yerdir.

Çocuğunuzun şefkate en az ihtiyaç duyar gibi gözüktüğü zamanlar, aslında en fazla ihtiyaç duyduğu zamanlardır.

Yaratıcılık nesnelerde değildir; çocukların hayal kurmalarını, harekete geçmelerini ve tasarlamalarını sağlayan şey esnekliktir.

Can sıkıntısını bir armağan olarak kabul edin. Sigmund Freud, can sıkıntısını "öğrenmenin habercisi" olarak değerlendirmiştir.

Hiç ara veremeyen bir çocuğun içsel aktivitelere, yaşadıklarını zihinde işlemey fırsatı olmaz. Yaptığı aktiviteleri, kendinden bir şey katarak değerlendirme şansı da olmaz; istek, hayalgücü ve üzerine düşünmek gibi. Ara vermeyince beklentide olmal mümkün değildir.

Sıradanlığı kabul etmek insanı özgürleştirir!

Sıradanlığı tam anlamıyla takdir edebilmek sıra dışı bir armağandır.

Ne kadar çok konuşursanız, o kadar az dinliyorsunuz demektir.

Popüler kültürün, rekabetin ve tüketimin ısrarlı gürültüsü biraz azaltıldığında, her şey daha sakinleşir. Bir şarkıcının kendi sesini duyabilmek için ortamdaki gürültüleri kesmesi gibi, sadeleştirme de bir ailenin değerlerine, onları tanımlayan şeylere göre ayarlamasıdır. Gürültü ortadan kalkınca duyduğunuz ses kendi sesinizdir.


evinizi şöyle hayal edin...

. zamanın daha yavaş aktığı bir yer olarak,
. daha az kalabalık ve görsel anlamda daha rahatlatıcı bir yer olarak,
. dikkatinizi dağıtan şeyleri sınırlandırmaya ve çok fazla, çok hızlı ve çok acil şeylere hayır demeye başlayınca, daha fazla huzur bulduğunuz bir yer olarak,
. huzur ve güven duygusunun hissedildiği bir yer olarak,
. gösterdiğiniz özen, koruyuculuk ve takdir sayesinde sevdiklerinizin çok iyi bildikleri bir yer olarak.