29 Ekim 2009 Perşembe

dumbo



Bugün Zeyno'yla birlikte bir kez daha izledim Dumbo'yu. Annemle babam da vardı. Onlar bile direkt hatırladılar, anlayın artık nasıl psikopatça izliyormuşum :) Tuvalet eğitimi aldığım dönemlerde babam videoya Dumbo'yu koyarmış. Ben de ta ki popomda oturağın izi çıkana kadar oturup izlermişim. Hey gidi günler. Çocukluğumdan hatırladığım ilk karelerde hep Dumbo var. Ben ki çocukluk anılarımı çok net hatırlayamam Dumbo'yu bu kadar net hatırlıyor olmam garip. Belki de o yüzden yıllar sonra ilk kez izlediğimde ağladım bir sürü (tamam genel olarak duygusal bi hatunum ağlarım ama bu başka)

25 Ekim 2009 Pazar

wrong

günün şarkısı olsun bu da. yazacak çok bir şey yok aslında. böyle işte "wrong". Biri gelip şarkıdaki her "wrong" sözünde kafama çıtank diye vursun ben de kendime geleyim istiyorum. Friendfeed'de şarkı için yaptığım "şu an sanki şarkının her bi yanı beni anlatıyomuş gibi geliyo." yorumuna Tuğba'nın verdiği yanıt aslında kafamı duvarlara vurmaktansa dönüp kendime bakmamı sağlıyor: "Ya halen bunun farkında olmasaydın?"

Farkındalık hep güzel bişi midir bilmiyorum, ama sanırım evet geç olmadan farkına vardığım için biraz da şanslıyım...

24 Ekim 2009 Cumartesi

zeyno'yla cumartesi




ablamın bitmek bilmeyen ev düzenlemelerinden biri için bugün çoğunlukla zeyno'yla başbaşaydık öğleden sonra. önce bir hamur yapma partisi yaptık. bu benim gözümün ayarı olmamasından pek başarılı olmadı. şöyle ki; her şeyi zeyno yapsın sitedim unu, suyu verdim o koydu. ama çocuğa verirsen bi bardak su, döker hepsini tabi. vıcık vıcık olur hamur sonra. bir de üzerine ekleyecek un kalmamışsa kalırsın öylece. neyse ki galeta unu vardı. onu ekledik de biraz kıvamlı (zeyno'nun deyişiyle "kumlu" bir hamurumuz oldu.) Ellerinin hamurlanmasına bayıldı bu arada. "Çok vıcık oldu ellerin gel yıkayalım" dedim. "mıncık mıncık oynuyorum ne güzel" dedi :D neyse hamurla oynama faslımız da baya uzun sürdü. sadece çiçek görüntülendi ama çöp adam,çöp bebek, çöp abla, çöp dede yapıldı. Çöp dedeye itinaya göbek yerleştirildi, bir de koluna alçı. Hamuru toplarken kenarda kalmış ufak bir parçayı alıp "bu küçük burda kalmış, oynamamız lazım onunla, üzülür o!" demesi dumura uğratmadı değil:)

sonra bitmek tükenmekbilmeyen kitap okuma seansı başladı. Kipitap'ın yeni kitaplarını test etme görevini başarıyla sürdürüyor Zeyno. Bugün de test okumalarımız vardı. Kitaplar testi geçti.

Sonra sırasıyla denge kaktüsü (ki fotograftaki hüzüne dikkatinizi çekmek isterim, dertlendi kuzum yeterince büyük olmadı diye ağaç), uyumama için direnme seansı, uzaktaki parka gitmek için yola çıkış arabada uyuyakalma (bayılma desek daha doğru oalcak belki de), bir saatten fazla uyku, parkta oynamaca, evde kudurmaca :) (gerçekten kudurmaca ama kaşla göz arasında kırılan bardaklar, kovaya sokulan ayak, çıkılan pencere kenarı vs.)

Pek pek keyifliydi cumartesi anlayacağınız. Darısı "pazar"ın başına:)

yatayım mademse ben:)

22 Ekim 2009 Perşembe

büyükler için çocuk kitapları

bu derleme daha önce Madde Bağımlısı 'nda da yayınlanmıştı. Ama madem ben yaptım benim blogumda da bulunsun dedim:D

Çocuk kitapları içimizdeki çocuk yan… Huzursuz hissettiğimizde, iş yaşamının hırslarından bunaldığımızda, ikili ilişkilerde çıkmaza girdiğimizde okunası kitaplar çünkü tüm bu sıkıntıların çözümünü içlerinde barındırıyorlar. Aşağıdaki liste bizim en çok sevdiğimiz çocuk kitapları. Dönem dönem değişebiliyor. Belki farklı konseptler ve yeni kitaplarla yeniden maddeleriz… :)

1. Küçük Prens

Küçük Prens sadece çocuk edebiyatının değil dünya edebiyatının da başyapıtlarından biri. Her yaşta okuyabileceğimiz her okuyuşta farklı şeyler alabileceğimiz bir kitap.

“unutma, dedi tilki, gülün için harcadığın zamandır gülünü bu kadar önemli yapan.”

2. Küçük Kara Balık

Gölden çıkıp büyük denizlere ulaşmadan önce herkesin okuması gereken Samed Behrengi eseri.

“küçük balık denizi düşünüyordu. bu düşünce onun zihninde birgün gerçekleştireceği bir amaçtı. ona göre hayat yalnızca yemek, uyumak, küçücük; dünya sandığı gölde yaşamak değildi.”

3. Her şeyin Öyküsü

Çocuklara dünyanın oluşumunu ve evrim sürecini anlatırken kitabın içinden çıkanlarla çok eğleneceksiniz. Kitabın her yanından bir şeyler çıkıyor ve son derece esprili bir dil kullanılmış.

“Çok uzun süre önce hiçbir şey yoktu.Ne uzay, ne zaman, ne gezegenler, ne insanlar, ne ben, ne de sen, hiçbir şey.
Ve birden bire …”

4. Cömert Ağaç

Shel Silverstein’in her yaştan okuru için hazırladığı bu kitap “Almadan vermeyi, karşılıksız olsa da sevmeyi, vermenin bir mutluluk sebebi” olabileceğini anlatıyor.

“Bir zamanlar bir ağaç vardı ve küçük çocuğu çok sevdi…”
“Gel çocuk, gövdeme tırman, dallarımda sallan,elmalarımdan ye, gölgemde oyna ve mutlu ol.”

5. Atık mı? Hiç Dert Değil!

Çevre bilincini çocuklara aşılamamız için önce kendimiz edinmeliyiz değil mi?

“Daha az israf eder ve dönüştürebileceklerimizi ayırırsak, daha az çevre kirliliği olur ve bizler güzel dünyamızda daha uzun süre yaşayabilir, dumansız havayı solur, temiz sularda yüzer, çöpsüz ormanlarda ve dağlarda gezebiliriz.”

6. VINNN!…

Günlük yaşamın koşturmacasında yaşadıklarımızın ne kadarı yaşamak istediklerimiz; bir şeyler için koştururken diğer yandan neleri kaçırıyoruz? Kesinlikle yoğunluktan şikayet eden herkesin okuması gereken bir kitap. Aslında sadece Serap Deliorman’ın çizimlerine bakmak için de edinilebilir:)

“Çocuk olmak hiç kolay değil. Neden mi? Çünkü büyüklerin bizimle ilgilenmek için hiç zamanları yok. Galiba eskiden herkesin daha çok zamanı varmış. Ama dedelerimiz onu çok kullanmışlar ve anne-babalarımıza pek bir şey kalmamış.”

7. Renkler Küsünce

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde yer alan insan haklarını renklerle ilişkilendirerek kurgulanan masal her yaştan insanın keyifle okuyabileceği türden.

“Bilge ve baykuş bu işaretlerden insanlığın özgürlüğü ve eşitliği kaybetmeye başladığını anladı. Herkesin cinsiyet, ırk, din, ülke, din farklılıkları gözetilmeden eşit haklara sahip olmaları gerektiğini hatırladılar.”

8. Doğumgünü Hediyesi

Behiç Ak’ın çizimlerinden oluşan bir hikaye bu. Kelimeler yok, çünkü kelimelere gerek yok:)

9. Koyunların Masalı

Kara koyunlarla ak koyunların sadece renkleri sebebiyle birbirlerinden ayrılmasının hikayesi… Üstelik de ortak çocukları olan alaca koyunlar var bir de… Ayrımcılığın, hatta ırkçılığın ortaya nasıl çıktığını, ne gibi sonuçlar doğrurduğunu ve ne kadar yanlış olduğunu bir çocuğa bundan daha güzel şekilde anlatmak sanıyorum mümkün olmaz.

10. 1000 soru 1000 cevap

Doğa, Spor, Bilim, Kültür vb. alanlardan titiz bir seçimle oluşturulmuş 1000 soru ve 1000 cevap. Hem çocuğunuz hem de sizin için eğlenceli bir genel kültür kitabı. Madde madde olması sebebiyle zaman zaman sayfaları karıştırılıp bir kaç sorunun cevabının öğrenilebiceği; her gün bir sorunun cevabını öğrenelim deseniz nerdeyse 3 yıl idare edecek başarılı bir kaynak kitap.

“Tekel Nedir?
…Bir ürünün tekelini elinde tutmak, o ürünü yalnızca o firmanın üretme iznine sahip olması demektir. Örneğin çay ve şeker ülkemizde yakın yıllara kadar devlet tekelindeydi.”

19 Ekim 2009 Pazartesi

aşk



sıkı bi elif şafak takipçisi olduğumu söyleyemem. hatta dili yorar bazen beni. "baba ve piç" ve "siyah süt" dışında bitirebildiğim kitabı da yoktu bugüne kadar. "aşk" biteli bir hafta oluyor. severek, keyifle okudum. sıkılmadım hiç. kafam yerinde olsa bir çırpıda bitirilebilir. bu denli ilgimi çekmesinin bir nedeni de mevlana okumaya başlama sürecinde elime geçmesi kitabın belki de. iyi geldi bu kitap bana. bakalım neler kaldı?

"Peki ne zaman bıraktın beni sevmeyi?" (ben bunu okuduğum gün bıraktım:)

Zira her ne kadar bazıları aksini iddia etse de, aşk dediğin bugün var yarın yok cici bir histen ibaret değildir.

Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. "Aman sakın kendini" diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: "Bırak kendini, ko gitsin!"
Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!

Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.

"Tevekküléden bahsetmişsin. Bu kelimeyi hayatımda hiç kullanmadım! İtiraf etmeliyim sözünü ettiğin türden bir teslimiyeti hiç yaşamadım. Bende sufi kumaşı yok zaten. Ama bir şeyin farkındayım: Jeanette'le aramız ancak ben diretmeyi ve müdahale etmeyi bırakınca düzeldi. Yoksa benim zorlamamla değil. Tevekkül buysa eğer, işe yarıyormuş.

Ne yöne gidersen git, -Doğu, Batı, Kuzey ya da Güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.

Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.

Hakk'ın karşınaçıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. "Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir" diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

Bizim şarap içmemiz ne keyfimizden,
Nedine edebe aykırı gitmemizden
Bir an geçmek istiyoruz kendimizden
İçip içip sarhoş olmamız bu yüzden

Akılcı kararlar alıp, planlar yaparak hayatımızın akışını denetleyebileceğimizi zannediyoruz. Oysa balık yüzdüğü okyanusu denetleyebilir mi? Bu sadece sahte beklentiler ve hüsranlar yaratır.

18 Ekim 2009 Pazar

haydi bakalım

haydi bakalım, buyuralım burdan yakalım.

bu kadar siniri geyik bi şekilde bişiler anlatıp atlatabilir miyim bilmiyorum hiç. yazayım iyi gelir diye açtım blogu ama. yetmeyecek galiba.

blogu açmama vesile olan yazıyı açıp okuyayım. siz de o yazıyı yeniden yazdım farzedin. ben de o yazıyı yazmama sebep olan olayı hatırlayayım bu olayın asabiyeti yetmezse. falan filan.

buyrun burdan yakın

takip ediyorum:)


son iki gündür açıp eski postlarını okuduğum iki blog var. paylaşmadan edemedim.

öküzün önde gideniniokurken çok keyif alıyorum, çok da gülüyorum. bu yazıyla tanıdım kendisini:)

bir diğeri ise ali kaya'nın blogu. okunası notlar... arasıra friendfeed'de rastlardım kendisine ama onun da blogunu geçenlerde keşfettim. o da pek keyifli. kendisini tanıdığım yazı ise bu:)

13 Ekim 2009 Salı

pick me!



eveet:) ne zamandır yazmak istiyorum bir türlü fırsat olmadı. bilen bilir öyle çok kokoş bir insan değilimdir ben. takı filan takmam pek. bi tek küpelerim vardır bir sürü. bir de hiç takmadığım kolyelerim:) ama bu ara üzerimdeki kıyafete uyacak kolye değil, kolyeme uyacak kıyafet arıyorum çoğunlukla. evet yukarıda gördüğünüz kolye sadi'nin tasarımlarından gönlümün birincisi:) bunun ikincisi var, üçüncüsü var, dördüncüsü var:) sırayla onlar da benim olacak. evet itiraf ediyorum arasıra siteyi açıp "bu kolye benim olacak, nıhahaa" diye eğleniyorum kendi kendime.

bunlar da linkler:

pick me!
pick me! blog

12 Ekim 2009 Pazartesi

pandora'nın kutusu




uzun uzadıya yazacak bir şey yok aslında. hafta sonu hasta yatağımda izledim filmi sonunda. içerisinde derya alabora ve hatta onur ünsal olan bir filmi bunca zaman izlememem garipti zaten. filmdeki anneanne karakteri Tsilla Chelton filmde ağzından çıkan 7-8 cümle ile filmi alıp götürüyor zaten. filmi sevdim ben çokça. tavsiye de ederim:)

bu arada filmde anneannenin son repliği olan "onu da unutmadan bırak beni gideyim" cümlesini duyunca gözümden süzülen yaşlar ardından "ne çelişik insanım ulan ben, daha geçen gün eternal sunshine izleyip sildireyim hafızamı unutayım güzel her bişeyi!" diye kendime söylenmem. kendimle didişiyorum. evet!

11 Ekim 2009 Pazar

hastalıklar fln

"havalardan" diyor sesimi duyan. kartlaşmış bir ses. suratta boğazdaki acımayı açıkça belli eden yamuk yumuk bi ifade. evde boş oturdukça daha kötü hissediyorum kendimi. dün öğleden sonra uyuyakalmışım salondaki kanepede. annemler defalarca aramışlar ev telefonundan, kapıyı çalmışlar, cep telefonum yastığımın altında 7 kez çalmış. hiçbirini duymadım. 3 saat sonra baş ağrısıyla uyandım. biraz halsizlik böyle oluyor demek ki:) dün tüm günü evin çeşitli noktalarında yatarak geçirdim:D kah kitap okudum, kah film izledim. vizyona girdiği andan beri izlemek istediğim "Pandora'nın Kutusu"nu izledim (yazacağım bunu bilahare) mesela bir de Güz Sancısı'nı bugün ise sokaklardaydım. dışardayken iyi hissediyodum kendimi ama eve gelince yine kötü hissediyorum.

yatayım da uyuyayım ben en iyisi...

6 Ekim 2009 Salı

ordan burdan



karmakarışık yazacağım. ne zamandır aklımda olup da yazmadıklarımı.

-jülide özçelik ne başarılı bi hatundur öyle. mekanın son derce kötü bir ses sistemi olmasına rağmen sanki albümden çalıyorlarmış gibi pürüzsüz ve berrak söyledi tüm şarkılarını (pürüzsüz ve berrak dedim yahu. ihihihi)

- çok alkol bazen iyi olabildiği gibi bazen tehlikeli olabiliyor. arka arkaya iki hafta sonu çok içince bu kararı vermek zor olmadı)

- tam sekiz yıl sonra görülen lise arkadaşlarınla ilk karşılaşma anının alkol limitlerini açmış, maymunluğun doruklarına varıldığı bir dans gecesinde olması garip oldu tabi:) garipten ziyade komik oldu.

- bu arada konser, lise arkadaşlarıyla karşılaşma, fazla içip sapıtmaca olayları aynı mekanda oldu. Haymatloss. Beyoğlu'nda güzel bir mekan. Direnistanbul'un aktiviteleri de bu mekanda yapılıyor. Havadar güzel bi yer:) Gidildi, görüldü, onaylandı.

- saçlarımı kestirdim, çok kısa oldu, bi garip, alışamıyorum.

- evimde oturmayı özlediğimi farkettim biraz. adalar, modalar, yemeler, içmeler, gezmeler ve tozmalar. yoruldum bi miktar. bu hafta hiç evden çıkmayacağım söz.

- fotografları düzenlemek lazım. yapıtırılacak fotografları ayırmalı, lomo'ları tab ettirmeli.

- içimden öyle çok şey yazıyorum ki, kafamda sürekli kelimeler... ama ortada hiçbir şey yok.

- bazen özlem garip bi hal alıyo. saçımı ilk kestirdiğim gün aynanın karşısındaki o halim özlem değil de ne?

- dünyanın "sözde" efendileri küresel krize çözüm bulmak için istanbul'a çöreklendiler. Aktivistler günlerdir sokaklarda. Ses çıkaran ilk eylem Birgün gazetesi editörünün İMF Başkanı'na ayakkabı fırlatması oldu. Eylemin kendisine değil atılan ayakkabının markasına odaklananlara sadece gülüyorum yandan yandan.

-bugün eylemler en üst noktadaydı. her yerde direniş, her yerde isyan. sokaklar bizim diye bağırdı aktivistler.

daha var bissürü bişi aslında ama. sonra yazayım onları da...

Direnistanbul - İsyan Vakti!


Direnistanbul - İsyan Vakti!
Yükleyen ColtraneRorschach. - Son dakika haberler

Çalkalanıyor Taksim yine. Yüce Türk polisimiz ülkesini işgal edenleri, onları ülkesinde istemeyen gençlerden "orantılı" güç kullanarak koruyor. Taksimde yağmur bulutları değil, gaz bulutları dolaşıyor. Ara sokaklarda çatışmalar sürüyor.

"Ve şimdi, sanki varlıklarından, ölümüne ferman politikalarından, aymazlıklarından bihabermişiz gibi bir de bizim sokaklarımıza geliyorlar toplanmak için dünyanın "sözde" efendileri... Gelmeyin!

Misafirperver değiliz, korkak ya da cahil hiç, ya da cesur ya da kahraman ya da bir avuç marjinal... Biz halklarız, emekçiler, eylemciler, kara derili çocuklar, mağdurlar, ezilenler, görmezden gelinenleriz, biz makul olmayan kalabalığız ve hep beraberiz...

Sokaktaydık ve yine sokaklarda olacağız."


Sokaklar Bizim

4 Ekim 2009 Pazar

"O" Hakkari'de Bir Mevsim




Bugün internette gezinirken filmine rastladım. Çok uzun yıllar oldu Ferit Edgü'nün aynı isimli romanını okuyalı. Hatta ilk kez lise 2'de okumuştum. Ardından üniversite yıllarında da elime alıp biraz keyfini sürmüştüm. Beni çok etkileyen bir roman. Bir çırpıda okunan. Film yüklenirken önce biraz üzerinden geçeyim. Kalmasını istediklerimi yazayım buraya. Sonra da filmini izleyeyim...

- Çaresizliğimi duyuyor, çaresizliğimi yenmek istiyordum. Dalgalarla boğuşulur. Limanlar özlenir. Bir kuytu limanda demir atılır. Fırtınanın dinmesi beklenir.
Sonra yeniden rota çizilir. Sonra yeniden demir alınır. Yola koyulunur.

- Çaresiz
Hadi kaldır kıçını oturduğun minderden
Burda başka bir hayat da olmalı
Onu arayalım
Hadi kalk
Onu bulalım

- Yolcu, bir gün yolunu yitirirsen, artık eski yolunu bulmaya çalışma, yeni bir yol ara kendine.

- Başka İşler
1. Her şeyden önce olduğun yeri iyi belirle. Harita üzerinde işaretle.
2. Kimsin, bunu bil. Neyin sahibisin, bunu bil.
3. Düşleri bırak, gerçeklere bak
(Unutayım mı denizleri, eski sevgilileri, eski sözcükleri, dünü, yarını?)
4. Yalnızlık yasak
5. Kendine bir başka yurt arama
6. Yeni bir dil öğren, yeni bir dil yarat kendine.
7. Burasını öğren, burasını bil. Bu insanların dilini, buranın iklimini, bitkilerini, hayvanlarını, kurtlarını, silahlarını, ölümlerini
8. Tanrıya olan inancını yitirdinse insanlara inan. Tanrıya güvenin yoksa, insanlara güven
9. Başına ne gelirse gelsin, nerde olursan ol yaşamını sürdürmeyi bil.
10. Gereksiz sorular sorma
(Mutluluk soruların bittiği yerde başlıyor olmalı. Öyle mi?

- Kimi zaman bocalıyorsam, çaresizliğimden bu
Kimi zaman, bu dağ başında, yeryüzünün ayaklarımın altında sarsıldığını ve önümde dipsiz bir kuyunun açıldığını görüyorsam, bu, biliyorum, eski günlerden kalma haftalarca, aylarca denizin ortasında yaşanılan yalnızlıkların bıraktığı, silinmeyen bir iz. Bir kalıtım.
Aşılması gereken
kolay kolay aşılamayan
derine bir ben yapışmış
ve bir gece seni uykundan uyandıran
eski sesler, bir yığın sesler
çocuk viyaklamaları, kadın inildemeleri, ağlayışlar, sirenler...
dağ başında da gelip bulurlar seni.
buldular beni.