30 Aralık 2010 Perşembe

kedik

değişiyor her şey. tam umutsuzluğa kapıldığın anda, tam "ne yeni yıl kararı ya, değişmez hiçbir şey artık hayatımda" derken.

dün cancan twitter'a yazmış kedik'e yuva arıyoruz. nedense bir an bile acaba mı demeden "ben bakarım" dedim. ve kedik bugün geldi. şimdilik köşelerde arkalarda saklanıyor biraz. arada gelip sevdiriyor kendini, evin her köşesini kokluyor, geziyor. bakınıyor şaşkın şaşkın.

dün bir de ankara'dan misafirlerim geldi, evde bir şenlik havası. seviyorum evde curcuna halini. yeni yılda gelenim gidenim eksik olmasın:)

sonrasında dün kedik ve misafirlerden sonra bir de işle ilgili gelişme oldu. gelişme ilerlerse buradan veririm haberini.

şimdi yarın için biraz hazırlamam lazım. hindi dolma tariflerine bakayım:D

23 Aralık 2010 Perşembe

önceleyin

bir ellerin vardı yalnızlığımla benim aramda
sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar
şarabın yanısıra felekte bir cumartesi
gözlerin, onun ardından yüzün, dudakların
sonra herşey çıkıp geldi.

yeni çizilmiş gözlerinle namuslu, gerçek
bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde
sen çıkardın utancını duvara astın
ben aldım masanın üstüne koydum kuralları
herşey işte böyle oldu önce

* unutma denildi, unutmayayım diye:) cemal süreya yazmış, ne de güzel yazmış...

hatta bi de şarkı ekleyeyim:)


Muzicons.com

17 Aralık 2010 Cuma

yağmur çiseliyor...

Yağmur çiseliyor,
korkarak
yavaş sesle
bir ihanet konuşması gibi.

Yağmur çiseliyor,
beyaz ve çıplak mürted ayaklarının
ıslak ve karanlık toprağın üstünde koşması gibi.

Yağmur çiseliyor,
Serezin esnaf çarşısında,
bir bakırcı dükkânının karşısında
Bedreddinim bir ağaca asılı.

Yağmur çiseliyor.
Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir.
Ve yağmurda ıslanan
yapraksız bir dalda sallanan şeyhimin
çırılçıplak etidir.

Yağmur çiseliyor.
Serez çarşısı dilsiz,
Serez çarşısı kör.
Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü
Ve Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü.

Yağmur çiseliyor.

ne de güzel yazmış nazım usta...

16 Aralık 2010 Perşembe

olmasaydı sonumuz böyle...



Ümit Kıvanç'ın hazırladığı Ahmet Kaya belgeselini ya da yine kendi deyimiyle "biz bu adama ne yaptık" hikayesini izledim dün akşam. çok etkileyiciydi. izleyecekler için bir tavsiye: zaten gözden kaçırmazsınız ama... belgeselin başında ahmet kayanın gençlik videolarında gözlerinin içine bir bakın sonra da paris çekimlerinde bakın aynı gözlere... sonra soralım kendimize "biz bu adama ne yaptık?" diye...

belgeseli buradan izleyebilirsiniz.

13 Aralık 2010 Pazartesi

çember


sabahtan beri faturaların içine gömülmüş 10 gündür ötelediğim muhasebesel işleri yaparken "yeni türkü - koleksiyon) albümünü dinlememle başladı her şey... geçen hafta duygu'nun düğünüyle başlayan üniversite günlerini yad etme hali tavan yaptı bugün bünyede. en sonunda çember'i dinlememle odtü yeni türkü konseri tüm ayrıntılarıyla geldi gözümün önüne...

ne kadar küçüktük... pehhh!

bu da şarkısı olsun günün:)


9 Aralık 2010 Perşembe

iyice çabuk geçmeye başladı günler. yazacak bin tane şey varken kafamda hiçbirini yazamıyorum. kısa kısa maddelemek çözüm oluyor böyle durumlarda. gelelim maddelere o halde:

- gecen haftanın haberi heidi ile ilgili:) ısrarlarıma dayanamayan heidi gecen hafta beni kahvaltıya çağırdı. kendi elceyiziyle yaptığı kekler, börekler, ekmekler eşliğinde pek keyifli bi kahvaltı yaptık. mahir kuzusuyla oynaştık (yavruya blogda huysuz fln diyor da melek gibi maşaallah:)) ben pek keyif aldım, pek de sevdim kendilerini. tez zamanda yineleyelim.

- kasımın son haftası ile aralığın ilk haftası ankara'dayken kutlu doğum haftasıydı bizim içim. önce 24'ünde benito, sonra ben, aralığın 3'ü de irem. cuma günü irem'in doğum gününü de kutlayarak kutlu doğum haftasını atlattık.

- cumartesi günü dudu'nun düğünü vardı. üniversite ekibi izmit'te toplandı. neredeyse 5 senedir bir araya gelmeyen ekip geyiğin dibine vurdu tabi.. e arkadaşımız evlenir de biz oynamaz mıyız? oynarız tabii... yerimize oturmadık desem yeridir.

- uzun zamandır bahar tadında geçen hava pazar günü kışa döndü. biz kışın ortasında değirmendere'ye gittik. bir kez daha orada yaşama isteğim depreşti. pastaneden kurabiyelerimizi alıp saatlerce çay bahçesinde oturduk sohbet ettik... oralet içtik, çay içtik, kahve içtik, fal baktık:)
ekibin yarısı erken kaçtı. biz tugbayla devam ettik, sahilde gezdik, bir takım fotograflar çektik, sonrasında sütlü türk kahvemizi de içip dönüş yoluna çıktık. son arabayla döndüm istanbul'a bi yandan da hiç dönme istemedim.

- bu hafta tatsızdı. iş çok, yetişemiyorum... bi de bitmek bilmeyen bi öksürük hali var.. geçsin istedim...

durum budur... bu arada 58. kilo verme maratonuna başladım, hakkımda hayırlısı:)

bu da bu haftanın şarkısı olsun, zira günlerdir dilimde...

2 Aralık 2010 Perşembe

uzun uzun yazmıştım aslında. sonra dedim kayıt altına almayayım bunları, sildim gitti. nasıl bi' mekanizma var içimde, çözemiyorum bazen hakikaten... gece gördüğüm sinir bozucu rüyalar, fonda bu şarkı, sabahtan beri dilimde de bu şarkı...