23 Ekim 2010 Cumartesi

yellow

sabahları dilimde bir şarkıyla uyanmayı seviyorum, özellikle zor bi gecenin ertesindeyse... ve sarkı böylesine güzelse.

ve evet coldplay söylüyor: look at the stars, look how they shine for you...



look at the stars
look how they shine for you
and everything you do
yeah they were all yellow
i came along
i wrote a song for you
and all the things you do
and it was called yellow
so then i took my turn
oh what a thing to have done
and it was all yellow
your skin
oh yeah your skin and bones
turn into something beautiful
and you know
you know i love you so
you know i love you so
i swam across
i jumped across for you
oh what a thing to do
‘cos you were all yellow
i drew a line
i drew a line for you
oh what a thing to do
and it was all yellow
and your skin
oh yeah your skin and bones
turn into something beautiful
and you know
for you i’d bleed myself dry
for you i’d bleed myself dry
it’s true
look how they shine for you
look how they shine for you
look how they shine for
look how they shine for you
look how they shine for you
look how they shine
look at the stars
look how they shine for you
and all the things that you do
(ultraviolent, 20.04.2001 03:43)

17 Ekim 2010 Pazar

Günün Fırsatı kutucuğu



Sağ sütunda bir farklılık göreceksiniz bugün: Çocuk Kitapçısı: Kipitap.com'un fırsat kutusu:)

Çocuk Kitapçısı: Kipitap.com'da fırsat trendine uymuş ve her gün bir ürünü %50'ye varan indirimlerle sizlere sunmaya başlamış. Bize de duyurmak düşer.

Sizler de kutucuğu blogunuza ya da web sitenize eklemek isterseniz buyrunuz kod:

11 Ekim 2010 Pazartesi

haziran'da ölmek zor


Ekim ayında bu başlık biraz şaşırtıcı olabilir. Genelde Nazım'ın ölüm yıldönümünde anıyoruz bu şiiri. Bu kez Hasan Hüseyin'in tek bir şiiriyle değil bu şiirinin isim verdiği kitabıyla karşınızdayım:)

Geçtiğimiz haftalarda Beyoğlu'nda 4.sü düzenlenen sahaf festivalinden bir dolu kitap aldım yine. Hasan Hüseyin'in '83 basımlı kitabı "Haziran'da Ölmek Zor" da bunlardan biri. Kitapların arasında ilk gördüğümde ilkokul yıllarında oturduğumuz evin kütüphanesi geldi gözümün önüne. Babamın özenle sakladığı, koruyabildiği kitaplardan biri de buydu. Kapağı gözümün önünden hiç gitmemiş demek ki.

Günlerdir ara ara alıyorum elime, aşağıdakiler de kitaptan bana kalanlar...



"Haziran'da Ölmek Zor'u bana imzalatmağa gelen kimi dostlar, sevgiyle soruyorlardı:
- Haziran'da ölmek zor da, temmuzda, ağustosta, mayısta kolay mı?
Ben de şöyle diyordum onlara:
- Dilerim, onüçüncü ayda ölesiniz!
- Onüçüncü ay yok ki!
- Öyleyse çok yaşayın!"

"Kitapların adlarının bir anlamı, bir gerekçesi vardır elbette. Benim ülkemde haziran, gül-gelincik-kiraz ayıdır. Yoksunluklarla geçen kıştan sonra gelen allı-güllü haziran, gerçek bi şenlik, bir şölendir. İsterim ki hiçbir canlı acı çekmesin, ölümün yüzünü görmesin bu güzel ayda."

"bu acılar
bu ağrılar
bu yürek
neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar
bu ağaçlar niçin böyle yapraksız
bu geceler niçin böyle insansız
bu insanlar niçin böyle yarınsız
bu niçinler niçin böyle yanıtsız?

kim bu korku
kim bu umut
ne adına
kim için?"

"ah şu benim hallerim
ah şu benim hallerim
kar yağdı da genç yaşımda başıma
uygun bir ad bulamadım şu benim hallerime
şu benim hallerime
geceler yarım olur
uyku tutmaz gözlerim
kar yağarsa güvendiğim dağlara
ben kime güveneyim"

"bana göre değil bu kent/boşuna yorulmayın
zorunlu sığınmışım bu dağlar düğümüne
denizi yok, ormanı yok, gölü yok
gül satan var
gül alan var
gülü yok
ben bıkmışım varda yokun özlemini çekmekten
anlarım kırmızıdan yeşilden turuncudan
anlarım ama
başka yanar buraların yeşili kırmızısı
bana göre değil bu kent/yorulmayın boşa"

"özlüyorum
yalan değil"

" bugün kimse gelmesin
aramasın sormasın kimseler beni
kendimden bile kaçıyorum bugün ben
hiçbir yerdeyim
dostlar da düşmanlar da anlasınlar beni"







9 Ekim 2010 Cumartesi

sert dirsekler -ayn-ı sefa

bloga yazdığım ikinci yazıydı galiba yumuşak dirsekler. yazdıktan çooook uzun zaman sonra farkettim ki marifet değilmiş yumuşak dirseklere sahip olmak. benim dirseklerim eskiyor bazen de demiştim galiba o yazımda. koca bir yazın çok büyük bir kısmını katır kutur ve gri dirseklerle geçirdim. sanırım artık eskisi kadar çok kafama takmamayı beceriyorum bu durumu. her neyse, geçenlerde bambaşka şeyler almak için aktara gittim. adam bana bir krem verdi (yağ gibi bişi daha doğrusu) ayn-ı sefa bitkisinden yapılıyormuş bir de bal varmış galiba içinde. küçücük cam bir kapta. dirseklerime iyi geleceği gibi küçük yaralanmalarda da onarıcı etkisi olduğunu söyledi. kullanıyorum aldığımdan beri. dirseklerde gözle görülür yenilenme var:)

kullanmayı düşünenler için küçük bir not: açıkhavada arı olabilecek yerlerde kullanmayınız efenim, fena dadanıyorlar, tecrübeyle sabit:)


7 Ekim 2010 Perşembe

tatar çölü



ilk kez lise yıllarında ablamın kütüphanesinden alıp karıştırdığımı hatırlıyorum bu kitabı. o zamanlar okumasam da ablam için ne kadar önemli bir kitap olduğu kazınmış kafama. üniversiteye başladığım sene imge kitabevi'nden yaptığım aç gözlü alışverişlerin birinde rastlayıp almıştım elime. Ahmet (imge'nin emektar çalışanı) mutlaka okumalısın bunu, insanın hayatını değiştirir bu kitap demişti. Alıp okumuştum bi çırpıda. Şimdi yine okudum bi çırpıda. İlk okuduğumdan farklı şeyler hissetmedim aslında.


Tatar Çölü'nün ortasında bir kale, belki de hiç gelmeyecek bir düşmanı beklemek, ömrün öylece geçmesi... Okurken kimi yerlerde durağanlaşsa da bittiğinde insanın kafasında bir sürü soru işareti bırakıyor.

önce tavsiye edeyim sonra arka kapaktan küçük bir alıntıyla bitireyim:



"İç karartıcı Bastiani Kalesi’ne vardığında genç teğmen Giovanni Drogo tarifsiz bir sıkıntıya kapılır. İlk görev yeri olan bu kaleyi bir gece bile kalmadan terk etmek ister, ama harekete geçemez. sonunda en fazla dört ay kalabileceğine karar verir. Alışkanlıkların uyuşturucu etkisi, askerlik gururu, gündelik ritüellerle dolan bir hayat boşluğuna bağlanması ve Tatar Çölü’nün vahşi cazibesi bu dört ayı yıllara çevirir. Giovanni Drogo kimsenin gelip geçmediği, öte tarafında ne olduğunu kimsenin bilmediği bir çöl sınırını beklemeye bırakır kendini..."

4 Ekim 2010 Pazartesi

kalkkalkkalkkalk

güne modern sabahlarla başlamak... gençlik, enerji yanılsaması...

bugün mükemmel bir gün olacak

buyrunuz dinleyiniz TIK