30 Aralık 2010 Perşembe

kedik

değişiyor her şey. tam umutsuzluğa kapıldığın anda, tam "ne yeni yıl kararı ya, değişmez hiçbir şey artık hayatımda" derken.

dün cancan twitter'a yazmış kedik'e yuva arıyoruz. nedense bir an bile acaba mı demeden "ben bakarım" dedim. ve kedik bugün geldi. şimdilik köşelerde arkalarda saklanıyor biraz. arada gelip sevdiriyor kendini, evin her köşesini kokluyor, geziyor. bakınıyor şaşkın şaşkın.

dün bir de ankara'dan misafirlerim geldi, evde bir şenlik havası. seviyorum evde curcuna halini. yeni yılda gelenim gidenim eksik olmasın:)

sonrasında dün kedik ve misafirlerden sonra bir de işle ilgili gelişme oldu. gelişme ilerlerse buradan veririm haberini.

şimdi yarın için biraz hazırlamam lazım. hindi dolma tariflerine bakayım:D

23 Aralık 2010 Perşembe

önceleyin

bir ellerin vardı yalnızlığımla benim aramda
sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar
şarabın yanısıra felekte bir cumartesi
gözlerin, onun ardından yüzün, dudakların
sonra herşey çıkıp geldi.

yeni çizilmiş gözlerinle namuslu, gerçek
bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde
sen çıkardın utancını duvara astın
ben aldım masanın üstüne koydum kuralları
herşey işte böyle oldu önce

* unutma denildi, unutmayayım diye:) cemal süreya yazmış, ne de güzel yazmış...

hatta bi de şarkı ekleyeyim:)


Muzicons.com

17 Aralık 2010 Cuma

yağmur çiseliyor...

Yağmur çiseliyor,
korkarak
yavaş sesle
bir ihanet konuşması gibi.

Yağmur çiseliyor,
beyaz ve çıplak mürted ayaklarının
ıslak ve karanlık toprağın üstünde koşması gibi.

Yağmur çiseliyor,
Serezin esnaf çarşısında,
bir bakırcı dükkânının karşısında
Bedreddinim bir ağaca asılı.

Yağmur çiseliyor.
Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir.
Ve yağmurda ıslanan
yapraksız bir dalda sallanan şeyhimin
çırılçıplak etidir.

Yağmur çiseliyor.
Serez çarşısı dilsiz,
Serez çarşısı kör.
Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü
Ve Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü.

Yağmur çiseliyor.

ne de güzel yazmış nazım usta...

16 Aralık 2010 Perşembe

olmasaydı sonumuz böyle...



Ümit Kıvanç'ın hazırladığı Ahmet Kaya belgeselini ya da yine kendi deyimiyle "biz bu adama ne yaptık" hikayesini izledim dün akşam. çok etkileyiciydi. izleyecekler için bir tavsiye: zaten gözden kaçırmazsınız ama... belgeselin başında ahmet kayanın gençlik videolarında gözlerinin içine bir bakın sonra da paris çekimlerinde bakın aynı gözlere... sonra soralım kendimize "biz bu adama ne yaptık?" diye...

belgeseli buradan izleyebilirsiniz.

13 Aralık 2010 Pazartesi

çember


sabahtan beri faturaların içine gömülmüş 10 gündür ötelediğim muhasebesel işleri yaparken "yeni türkü - koleksiyon) albümünü dinlememle başladı her şey... geçen hafta duygu'nun düğünüyle başlayan üniversite günlerini yad etme hali tavan yaptı bugün bünyede. en sonunda çember'i dinlememle odtü yeni türkü konseri tüm ayrıntılarıyla geldi gözümün önüne...

ne kadar küçüktük... pehhh!

bu da şarkısı olsun günün:)


9 Aralık 2010 Perşembe

iyice çabuk geçmeye başladı günler. yazacak bin tane şey varken kafamda hiçbirini yazamıyorum. kısa kısa maddelemek çözüm oluyor böyle durumlarda. gelelim maddelere o halde:

- gecen haftanın haberi heidi ile ilgili:) ısrarlarıma dayanamayan heidi gecen hafta beni kahvaltıya çağırdı. kendi elceyiziyle yaptığı kekler, börekler, ekmekler eşliğinde pek keyifli bi kahvaltı yaptık. mahir kuzusuyla oynaştık (yavruya blogda huysuz fln diyor da melek gibi maşaallah:)) ben pek keyif aldım, pek de sevdim kendilerini. tez zamanda yineleyelim.

- kasımın son haftası ile aralığın ilk haftası ankara'dayken kutlu doğum haftasıydı bizim içim. önce 24'ünde benito, sonra ben, aralığın 3'ü de irem. cuma günü irem'in doğum gününü de kutlayarak kutlu doğum haftasını atlattık.

- cumartesi günü dudu'nun düğünü vardı. üniversite ekibi izmit'te toplandı. neredeyse 5 senedir bir araya gelmeyen ekip geyiğin dibine vurdu tabi.. e arkadaşımız evlenir de biz oynamaz mıyız? oynarız tabii... yerimize oturmadık desem yeridir.

- uzun zamandır bahar tadında geçen hava pazar günü kışa döndü. biz kışın ortasında değirmendere'ye gittik. bir kez daha orada yaşama isteğim depreşti. pastaneden kurabiyelerimizi alıp saatlerce çay bahçesinde oturduk sohbet ettik... oralet içtik, çay içtik, kahve içtik, fal baktık:)
ekibin yarısı erken kaçtı. biz tugbayla devam ettik, sahilde gezdik, bir takım fotograflar çektik, sonrasında sütlü türk kahvemizi de içip dönüş yoluna çıktık. son arabayla döndüm istanbul'a bi yandan da hiç dönme istemedim.

- bu hafta tatsızdı. iş çok, yetişemiyorum... bi de bitmek bilmeyen bi öksürük hali var.. geçsin istedim...

durum budur... bu arada 58. kilo verme maratonuna başladım, hakkımda hayırlısı:)

bu da bu haftanın şarkısı olsun, zira günlerdir dilimde...

2 Aralık 2010 Perşembe

uzun uzun yazmıştım aslında. sonra dedim kayıt altına almayayım bunları, sildim gitti. nasıl bi' mekanizma var içimde, çözemiyorum bazen hakikaten... gece gördüğüm sinir bozucu rüyalar, fonda bu şarkı, sabahtan beri dilimde de bu şarkı...

29 Kasım 2010 Pazartesi

27


doğum günü gergini olanlardanım ben de. bazı tebrik telefonlarını utanarak açan, bazılarını yüzsüzce arayıp "iyi ki doğdum di mi?" diyen, hemen her doğum günümde annemi arayıp "iyi ki doğurmuşsun beni" diyen... belli başlı bir kaç kişinin aramasını önemseyen, ama bunu çaktırmamaya çalışan:)

dün çekirdek aileyle erken bir doğum günü kutlaması yaptık. ilk defa mum üflerken bir şey diledim. bakalım geçtiğimiz 26 sene boyunca bir şey kaçırmış mıyım, göreceğiz hepimiz.

bundan 4 sene önce koca koca laflar etmiştim bugünlere dair. birçoğu gerçekleşti. gerçekleşmeyenlere ise o günlerde gereğinden fazla önem verdiğimi gösterdi zaman.

her şey geçiyor dediler, geçiyor yavaş yavaş...

günler de geçiyor, yaşlar da geçiyor...

velhasıl, en az bugünkü kadar mutlu olayım hep:)

iyi ki de doğmuşum:)

22 Kasım 2010 Pazartesi

perwane



günün şarkısı olsun bu...

ps: ankara özeti ve diğer konular en kısa zamanda yazılacak. söz:)


17 Kasım 2010 Çarşamba

bayram özel


merhaba sevgili blog,

bir özel yayınla daha karşındayım... koskoca 9 günlük bayram tatilinin ilk beş gününü özetleyeceğim bu post okunması ve yazılması kolay olsun diye maddeli olarak sunulacak...

* zeynep doğduğundan beri ve sanırım ablamla aynı apartmanda ikamet etmeye başladığımızdan beri bayramlarda izmit'e uğramaz olduk. ebeveynlerin buraya gelmesi kolayımıza geldi sanırım hep. neyse kısa keseyim uzun zamandan sonra bayram kahvaltısını izmit'te anne babayla ettim.

*uzun zamandan sonra koskoca 3 günü izmit'te geçirdim. aile saadeti sık sık özlenen bir şey; eve gittiğim an kanepeye uzanma isteği, yerli yersiz uyuklamalar, sürekli meyve servisi, kahveler, anne ile dedikodu, baba ile geçmişe dair sohbetler cabası.

*bu sene aile saadetine eski fotograflara bakma aktivitesini de ekleyelim dedik bir arkadaşımla. biraz can sıkıcı oldu. allahım ne kadar zayıfmışım be. hadi çekmece içi fotografları geçtim evin çeşitli yerlerindeki çerçevelerdeki resimler fena koydu. ya kilo verilip o fotograflardaki hallere yaklaşılacak (gelinecek demiyorum dikkat ederseniz) ya da yeni fotograflar konulacak o çerçevelere (ki bu da çok tercih edilir bişi değil benim açımdan..

* bayramın ilk günü ritüeli anneanneyle dedenin evinde sülale toplaşmasıdır hep. ama iki bayramdır iki uğrak yerimiz var artık dedemi bakımevine yatırdığımızdan beri. geçen sen kurban bayramında yazdığım yazıda ailenin kalabalıklığı gözüküyordu. artık tatsız geliyor bayramlar bana galiba. bakımevine gitmek filan da son derece moral bozucu. hastalıklar olmasa keşke.

*iki gündür annemle babam misafirimdi, az önce gittiler. bu bayram tek bi' şey istiyorum; sağlık...

* ve yarın sabaaaaahh ankara yolcusuyum... yapılacak aşılacak çok şey var...

*ankara şarkısı bu da

10 Kasım 2010 Çarşamba

ayna

subcomandante marcos sonunda yüzünü göstermiş. buyrunuz bakınız.


"marcos, san fransisco’da bir gay, güney afrika’da bir zenci, san ysidro’da bir chicano, ispanya’da bir anarşist, israil’de bir filistinli, san cristobal sokaklarında bir maya yerlisi, mexico city’nin teneke mahallesi neza’da bir çete mensubu, folk müziğinin kalesi ulusal üniversite’de bir rocker, almanya’da bir yahudi, savunma bakanlığı’nda bir uzlaştırıcı, soğuk savaş sonrası çağda bir komünist, ne galerisi, ne müşterisi olan bir sanatçı... bosna’da bir barışçı, meksika’nın herhangi bir kentinde bir ev kadını, grev yapmaya asla yeltenmeyen sendika ctm’de grevci, başkaları için kitap yazan bir gazeteci, gece saat 10’da metroda yalnız başına bir kadın, topraksız bir köylü, işsiz bir işçi, mutsuz bir öğrenci, serbest piyasacılar arasında bir muhalif, ne kitabı, ne okuyucusu olan bir yazar ve tabii güneydoğu meksika dağlarında bir zapatacı..."

9 Kasım 2010 Salı

bugün ağaçtan düştüm...

blogu takip edenler bilir "erkin gören" sevdamı. arada bir paylaşmak istiyorum ondan bir şeyler.

bugünkü şarkımız ondan gelsin. klibi babasının 25 yıl önce çektiği görüntülerden oluşuyor, bayıldım:)


sözlerini de yazayım tam olsun...

Bugün ağaçtan düştüm, yerlerde yapraklar gördüm
Kimse kaldırmasın beni, bugün ağaçtan düştüm
Bugün ağaçtan düştüm, kafam biraz yükseldi
Düşürmeyin sakın beni, ağaçtan düşmek iyi geldi
Lütfen neden diye sorma, cevabını alamazsın
Çatıp kaşlarını bakma, sonra beni göremezsin
Tut ellerimden son defa,
Bir şeyler diyorsun sanki;
“Gözlerin beni görmesin ölürken.”
Bugün ağaçtan düştüm, kendi özgürlüğümü gördüm.
Bugün ağaçtan düştüm, bugün ağaçtan düştüm


8 Kasım 2010 Pazartesi

zaman



zaman çok çabuk geçiyor, hayat fazla hızlı akıyor. bi' şeyleri ıskalama hissiyatı ağır ağır çöküyor üstüme. geçen hafta iki ölüm haberi aldım. tanıdığım insanlar değildi ikisi de. ortak nokta gencecik olmaları. hayat kısa moduna girdim anlayacağın sevgili blog. anlamsızlaşmaya başladı küslükler, üzüntüler, koşturmacalar... yaşamak lazım!

*şarkının konumuzla alakası yok ki...

3 Kasım 2010 Çarşamba

1 Kasım 2010 Pazartesi

bazen...



dün gece pek de erken olmayan bir saatte (2 civarı) yattım. sonrasında 3 civarı ter içinde, boynumdaki damarlar son derece gergin bir şekilde uyandım. kalktım biraz su içtim yine yattım. 6'ya doğru aynı rüyanın devamı ile yine aynı şekilde uyandım. biraz daha uyuyup yine gerilmenin anlamı yok deyip kalktım. sabah düşündüğümde, eski bir dönem geri geliyor diye çok endişelendim ben. sonra "endişelenmemek lazım" dedim kendi kendime, biraz eskileri düşünüp onlardan konuşma halini bırakmak lazım.

*fotografın konumuzla alakası yok tabi, böyle bir çayır çimen havası iyi gelir belki...
*şarkı ise tamamen konuyla ilgili:)

23 Ekim 2010 Cumartesi

yellow

sabahları dilimde bir şarkıyla uyanmayı seviyorum, özellikle zor bi gecenin ertesindeyse... ve sarkı böylesine güzelse.

ve evet coldplay söylüyor: look at the stars, look how they shine for you...



look at the stars
look how they shine for you
and everything you do
yeah they were all yellow
i came along
i wrote a song for you
and all the things you do
and it was called yellow
so then i took my turn
oh what a thing to have done
and it was all yellow
your skin
oh yeah your skin and bones
turn into something beautiful
and you know
you know i love you so
you know i love you so
i swam across
i jumped across for you
oh what a thing to do
‘cos you were all yellow
i drew a line
i drew a line for you
oh what a thing to do
and it was all yellow
and your skin
oh yeah your skin and bones
turn into something beautiful
and you know
for you i’d bleed myself dry
for you i’d bleed myself dry
it’s true
look how they shine for you
look how they shine for you
look how they shine for
look how they shine for you
look how they shine for you
look how they shine
look at the stars
look how they shine for you
and all the things that you do
(ultraviolent, 20.04.2001 03:43)

17 Ekim 2010 Pazar

Günün Fırsatı kutucuğu



Sağ sütunda bir farklılık göreceksiniz bugün: Çocuk Kitapçısı: Kipitap.com'un fırsat kutusu:)

Çocuk Kitapçısı: Kipitap.com'da fırsat trendine uymuş ve her gün bir ürünü %50'ye varan indirimlerle sizlere sunmaya başlamış. Bize de duyurmak düşer.

Sizler de kutucuğu blogunuza ya da web sitenize eklemek isterseniz buyrunuz kod:

11 Ekim 2010 Pazartesi

haziran'da ölmek zor


Ekim ayında bu başlık biraz şaşırtıcı olabilir. Genelde Nazım'ın ölüm yıldönümünde anıyoruz bu şiiri. Bu kez Hasan Hüseyin'in tek bir şiiriyle değil bu şiirinin isim verdiği kitabıyla karşınızdayım:)

Geçtiğimiz haftalarda Beyoğlu'nda 4.sü düzenlenen sahaf festivalinden bir dolu kitap aldım yine. Hasan Hüseyin'in '83 basımlı kitabı "Haziran'da Ölmek Zor" da bunlardan biri. Kitapların arasında ilk gördüğümde ilkokul yıllarında oturduğumuz evin kütüphanesi geldi gözümün önüne. Babamın özenle sakladığı, koruyabildiği kitaplardan biri de buydu. Kapağı gözümün önünden hiç gitmemiş demek ki.

Günlerdir ara ara alıyorum elime, aşağıdakiler de kitaptan bana kalanlar...



"Haziran'da Ölmek Zor'u bana imzalatmağa gelen kimi dostlar, sevgiyle soruyorlardı:
- Haziran'da ölmek zor da, temmuzda, ağustosta, mayısta kolay mı?
Ben de şöyle diyordum onlara:
- Dilerim, onüçüncü ayda ölesiniz!
- Onüçüncü ay yok ki!
- Öyleyse çok yaşayın!"

"Kitapların adlarının bir anlamı, bir gerekçesi vardır elbette. Benim ülkemde haziran, gül-gelincik-kiraz ayıdır. Yoksunluklarla geçen kıştan sonra gelen allı-güllü haziran, gerçek bi şenlik, bir şölendir. İsterim ki hiçbir canlı acı çekmesin, ölümün yüzünü görmesin bu güzel ayda."

"bu acılar
bu ağrılar
bu yürek
neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar
bu ağaçlar niçin böyle yapraksız
bu geceler niçin böyle insansız
bu insanlar niçin böyle yarınsız
bu niçinler niçin böyle yanıtsız?

kim bu korku
kim bu umut
ne adına
kim için?"

"ah şu benim hallerim
ah şu benim hallerim
kar yağdı da genç yaşımda başıma
uygun bir ad bulamadım şu benim hallerime
şu benim hallerime
geceler yarım olur
uyku tutmaz gözlerim
kar yağarsa güvendiğim dağlara
ben kime güveneyim"

"bana göre değil bu kent/boşuna yorulmayın
zorunlu sığınmışım bu dağlar düğümüne
denizi yok, ormanı yok, gölü yok
gül satan var
gül alan var
gülü yok
ben bıkmışım varda yokun özlemini çekmekten
anlarım kırmızıdan yeşilden turuncudan
anlarım ama
başka yanar buraların yeşili kırmızısı
bana göre değil bu kent/yorulmayın boşa"

"özlüyorum
yalan değil"

" bugün kimse gelmesin
aramasın sormasın kimseler beni
kendimden bile kaçıyorum bugün ben
hiçbir yerdeyim
dostlar da düşmanlar da anlasınlar beni"







9 Ekim 2010 Cumartesi

sert dirsekler -ayn-ı sefa

bloga yazdığım ikinci yazıydı galiba yumuşak dirsekler. yazdıktan çooook uzun zaman sonra farkettim ki marifet değilmiş yumuşak dirseklere sahip olmak. benim dirseklerim eskiyor bazen de demiştim galiba o yazımda. koca bir yazın çok büyük bir kısmını katır kutur ve gri dirseklerle geçirdim. sanırım artık eskisi kadar çok kafama takmamayı beceriyorum bu durumu. her neyse, geçenlerde bambaşka şeyler almak için aktara gittim. adam bana bir krem verdi (yağ gibi bişi daha doğrusu) ayn-ı sefa bitkisinden yapılıyormuş bir de bal varmış galiba içinde. küçücük cam bir kapta. dirseklerime iyi geleceği gibi küçük yaralanmalarda da onarıcı etkisi olduğunu söyledi. kullanıyorum aldığımdan beri. dirseklerde gözle görülür yenilenme var:)

kullanmayı düşünenler için küçük bir not: açıkhavada arı olabilecek yerlerde kullanmayınız efenim, fena dadanıyorlar, tecrübeyle sabit:)


7 Ekim 2010 Perşembe

tatar çölü



ilk kez lise yıllarında ablamın kütüphanesinden alıp karıştırdığımı hatırlıyorum bu kitabı. o zamanlar okumasam da ablam için ne kadar önemli bir kitap olduğu kazınmış kafama. üniversiteye başladığım sene imge kitabevi'nden yaptığım aç gözlü alışverişlerin birinde rastlayıp almıştım elime. Ahmet (imge'nin emektar çalışanı) mutlaka okumalısın bunu, insanın hayatını değiştirir bu kitap demişti. Alıp okumuştum bi çırpıda. Şimdi yine okudum bi çırpıda. İlk okuduğumdan farklı şeyler hissetmedim aslında.


Tatar Çölü'nün ortasında bir kale, belki de hiç gelmeyecek bir düşmanı beklemek, ömrün öylece geçmesi... Okurken kimi yerlerde durağanlaşsa da bittiğinde insanın kafasında bir sürü soru işareti bırakıyor.

önce tavsiye edeyim sonra arka kapaktan küçük bir alıntıyla bitireyim:



"İç karartıcı Bastiani Kalesi’ne vardığında genç teğmen Giovanni Drogo tarifsiz bir sıkıntıya kapılır. İlk görev yeri olan bu kaleyi bir gece bile kalmadan terk etmek ister, ama harekete geçemez. sonunda en fazla dört ay kalabileceğine karar verir. Alışkanlıkların uyuşturucu etkisi, askerlik gururu, gündelik ritüellerle dolan bir hayat boşluğuna bağlanması ve Tatar Çölü’nün vahşi cazibesi bu dört ayı yıllara çevirir. Giovanni Drogo kimsenin gelip geçmediği, öte tarafında ne olduğunu kimsenin bilmediği bir çöl sınırını beklemeye bırakır kendini..."

4 Ekim 2010 Pazartesi

kalkkalkkalkkalk

güne modern sabahlarla başlamak... gençlik, enerji yanılsaması...

bugün mükemmel bir gün olacak

buyrunuz dinleyiniz TIK

28 Eylül 2010 Salı

frijolero



sözlükte alternatif düğün giriş şarkıları başlığı altına hiç elim titremeden yazdım bu şarkıyı. tamam sözleri düğün merasimine çok uygun olmayabilir, ama süğün merasimi kime uygun ki, değil mi allasen:)

keyifler hala gıcır, öperim:)

27 Eylül 2010 Pazartesi

günün şarkısı vol:4


Serenade from the stars Steve Miller band
Yükleyen barrlass. - Yüksek çözünürlüklü video keyfini yaşayın!

aslında bu şarkıyı her dinlediğimde üniversite yılları ve modern sabahlar geliyor aklıma. üniversiteden sonra da uzuun süre alarm müziğim oldu. güne enerjik başlamanın bir yolu da bu benim için.

keyfim yerinde a dostlar, öperim gözlerinizden

ikinci bir şans

"asıl doğal olmayan, değişime direnen insanların durumudur. işleri oluruna bırakmak yerine onlara takılıp kalmamız, yenilerini yaratmak yerine eski anılara takılıp kalmamız, tüm bilimsel emarelere rağmen bu hayatta her şeyin kalıcı, değişimin sabit olduğu...

değişimi nasıl ele alacağımız ise bize kalmış. ya ölüm gibi gelir ya da hayatta ikinci bir şans gibi.

elimizi açıp parmaklarımızı gevşetirsek, oluruna bırakırsak bir adrenalin coşkusu gibi hissettirir. sanki bir anda hayatta ikinci bir şans yakalarız,

sanki bir anda hepimiz yeniden doğarız"

işaret gibi şeyler oluyor hayatımda bu aralar. dinlediğim şarkılarda, gazetenin bir köşesinde rastladığım bir cümlede, izlediğim filmde bi bakışta... grey's anatomy 7. sezon başladı. final sahnesindeki bu konuşma ise işaret niteliğinde:)

26 Eylül 2010 Pazar

ankara ikinci ev

son günlerde yaşanan bazı boktanlıklar ankarada ikinci evi özlemeye sebebiyet verdi sanki. bugünlerde de tüm serbest çağrışımlar o evi işaret ediyor. ankara'da en eğlenceli anılarım o evde olmasa da en mutlu günlerimi o evde yaşadım galiba.

- bordo mavi fayanslar
- bitmek tükenmek bilmeyen su kesintileri
- ilkokul
- kahvaltı dünyası
- ordu tostları
- hacı amca
- aşk
- içerisinde sadece yatak ve bilgisayar bulunan oda
- ramazan kutlamaları, binboa
- ipoş
- çamaşır suyu kokan apartman
- tavuksuyuna çorba, tavuklu pilav ve tavuk soteden oluşan menü
- amelie soundtrack, çingene şarkıları
- kar, kar, kar
- camdan bakında turuncu gökyüzünde görünen karlar
- kapluş
- cam önü kanepe muhabbetleri
- bütün fallar kitabı
- pamuk prenses ve yedi cüceler
- oğlan çocuğu saçlarım
- siyah beyaz fotograflarımız
- parlayan gözbebekleri

bu da o zamanların şarkısı


"Blower's Daughter" D.Rice (Closer OST)
Yükleyen Garglouik. - Son dakika haberler

22 Eylül 2010 Çarşamba

öneri: locomondo



geçen hafta bir arkadaşım sayesinde tanıştım locomondo'yla. ben çok sevdim, hemen paylaşayım sizinle dedim ama bu aralar yapmam gereken hiçbir şeyi vaktinde yapamadığımdan bunu da yapamadım:) locomondo yunan asıllı reggae ska grubu. çok keyifli müzik yapıyorlar. bu iç karartıcı havada insanı biraz olsun neşelendirebiliyor.

soranlar oluyor neden yazmadığımı; aslında birden çok nedeni var. birincisi çoook işim var, ikincisi 1 haftadır misafirim var çalışmadığım zaamanları onunla geçiriyorum:), üçüncüsü beraberce kendimizi gezmelere verdik.

daha sık yazabileceğim sanırım artık. ha bu arada grip oldum fena. bi de iyileşsem tam olacak sanki:)

öbdüm çokça

ps: alternatif locomondo linkleri
bu web siteleri: http://www.locomondo.gr
bu da myspace sayfaları: http://www.myspace.com/locomondo

7 Eylül 2010 Salı

badem

tatilden sonra ilk yazı. son yıllarda yaptığım en huzurlu tatildi sanırım. sabah 9 akşam 7 arası yukarıdaki ağacın altındaki şezlongda yaşadım. her gün ortalama 11 saat uyudum:) bu durumda tatilden dönünce insana bi enerji gelmesi lazım değil mi? var bende de o enerji ama yetmiyor toparlanmama. o kadar çok iş var ki. ve ben hayatımı sadeleştirmeye çalışırken o kadar büyük bir karmaşa halini alıyor ki toparlamakta zorluk çekiyorum. unuttuğum, atladığım işler. yanlış önceliklendirmelerim. yoğunluğu da yorgunluğu da kendim yaratıyorum galiba...

neyse bu bayram tatili iyi gelecek bana umarım. iki gün çalışarak ıvır kıvır işleri halledip, bayram sonrası çalışma stilimde radikal değişiklikler yapacağım.

sadeleşmek lazım, koşturmadan sindire sindire yaşamak lazım...

bu da bugünün şarkısı olsun


Koop - Island Blues
Yükleyen ilkereastwood. - Yüksek çözünürlüklü video keyfini yaşayın!

20 Ağustos 2010 Cuma

ankara ilk ev

dün gece gördüğüm rüyayla ilgili olsa gerek. sabahtan beri serbest çağrışımlarımın bir çoğunun sonu ankara'daki ilk evimize çıkıyor. özledim sanırım orada geçen günleri...

-temiz ev, açık camlar, perdeler ve amelie soundtrack
-bahçe
-kaplumbağalar
-puzzle
-gece yarısı pijamalar eşliğinde sinema
-kahve-kanyak-çikolatalı pasta-kar-poşetlerle kayma
-mimarlar
-max ve biber
-mercimek köftesi, kısır
-özer, muzaffer, gökhan
-23 nisan - ronan keating - when you say nothing at all
-çoraplar, ayna, şukar şukar
-akın bi miktar
-asmalı konak
-fikrim, çağlar, tuncay

o kadar çok şey yazabilirim ki buraya. çok özlemişim çok...

17 Ağustos 2010 Salı

resulullahla benim aramdaki farklar

blogda şiir yayınlamam beni tanıyanları şaşırtıyor mutlaka ama okuyunca bunu bana ait bi alanda korunsun istedim. ah muhsin ünlü!

resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim,
resulullah yolda ebu bekir’i görse ‘es selamu aleyküm ya sıddık’ derdi,
ben yolda ebu bekir’i görsem tanımam.
resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.

resulullah azrail’i yolda görse tanırdı;
ben azrail’i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu,
derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı.

resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey allah’ın resulü; fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?

resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki ‘kızım ha gayret!’;
ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki ‘anneciğim ölmesen…’

ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki ‘anneciğim seni ben…’;
annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz

resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı;
ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu.

ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının

anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf…

resulullah çok şanslı bir insan
annesi öldüğünde o küçücüktü;
benim annem öldüğünde ben küçücük değildim,
zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.

annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz!

olamaz dedim annem son nefesini alıp da vermeyince
verse de ben alsam onu, içim ferahlasa, siz de görseniz
resulullah tutsa annemin elinden birlikte geçseler çölü
nasıl olsa resulullah da ölü annem de ölü.

bir varmışım... bir yokmuşum...




yazacak çok da bişi yok aslında... böyle bişiler...


sözlerini de yazayım tam olsun:

ben nice depremler gördüm, kolay kolay yıkılmam
her defasında kaybetsem yine de hiç üzülmem

aslında bu kadar da kırılgan değildim
kendi yarattığım düşmanlara yenildim
bir kayboldum sonra tekrar belirdim
masallardaki gibi bir varmışım, bir yokmuşum

sen bana imkanlar sundun, ben bunu kabul edemem
şimdiye kadar yalnızdım, öyle pat diye değiştiremem


korkarsam sakince ıslık çalarım
ben susmam sen de susma ki korkmayalım
maalesef az sonra gitmem lazım
huyum böyle aynı yerde hiç kalmamışım

bir varmışım, bir yokmuşum...

12 Ağustos 2010 Perşembe

dedem

tek bir şey istiyorum bugün; düzelsin dedecim!

günler sonra edit: dedem daha iyi. yoğun bakımdan çıktı en azından, bilinci açık. tekrar teşekkürler iyi dilekleriniz için:)

10 Ağustos 2010 Salı

boğazda notalar



fotograf ido'nun boğazda sinema etkinliğinden. "boğaz'da notalar" adını verdi yunus buna:) çok sevdim ben de. bu arada üç hafta oldu herhalde etkinliğe gideli. çok çok keyifliydi. bi yandan efil efil boğaz turu yaparken bir yandan bitmez tükenmez ikramlar eşliğinde istanbul hatırasını izledik. istanbul'da yaşadığım en keyifli üçüncü geceydi:D böyle böyle sayıcam bundan sonra.

sonra o gün konuştuk da ido bu etkinliği hep yapsa biz de hep gitsek. hep bedava olmaz tabi ama gerekirse verir parasını gideriz:)

bugünün şarkısı olsun bu da:) sabah radyoda çogzel bi programa denk geldim. eski eski şarkıları çaldı hep. bunu dinleyince günün şarkısı bu olsun dedim... şarkı istanbul hatıra'sından; ben bir martı olsam


Ben Bir Marti Olsam
Yükleyen serkandallar. - Diğer müzik videolarına göz atın.

8 Ağustos 2010 Pazar

istanbul oyuncak müzesi




Hava her ne kadar bunaltıcı olsa da dün en sonunda dışarı çıktık. Akşamüstü güneşin etkisini biraz etkisini yitirmiş olacağını düşündük ki attık kendimizi sokaklara. Ne kadar yanıldığımızı ilk anda anladık. Küçük bir Bülent Ersoy edasıyla salladığım siyah yelpazem ve elimden düşürmediğim su şişesiyle çok havalı gözüktüğümü de söylemeden edemeyeceğim bu sıcakta:)

Neyse vurduk kendimizi yollara ver elini İstanbul Oyuncak Müzesi. Neden daha önce gelmedim diye hayıflandık. Kesinlikle çok çok başarılı. Biz eski oyuncakların şimdikilerden daha keyifli olduğuna karar verdik. Bence yolunuz düşerse mutlaka uğrayın, bakalım siz ne düşüneceksiniz?

6 Ağustos 2010 Cuma

heidi'ye...

dünkü yorumunun üzerine.

bu şarkı benim için çok kıymetli.. çocukluğumdan hatırladığım en erken anının fonunda bu şarkı vardı. mahir de dinlesin bu şarkıyı. belki onun da anılarında yeri olur.

en kısa zamanda sizleri görmek, mahir'i koklamak dileğiyle:)

5 Ağustos 2010 Perşembe

azat




ne çok olmuş yazmayalı yine... hızlı geçiyo bu aralar zaman galiba. fazla koşturmaca halinde yaşamak pek hoşuma gitmiyor aslında ama yaşanıyor bir şekilde. şikayet etmeyelim.

-güzel günler geçti. konserler, yemeler, içmeler, gezmeler. anlatıp nispet yapmayayım:)

-tatile az kaldı. işlere yoğunlaştım gitmeden önce. iyice bezeyim ki çalışmaktan tatilin keyfi de iyice çıksın.

-geçen yazıda yazacaktım buna kısmet oldu. blog dostum heidi'nin bebeği geldi. hoşgeldin mahir:)

- yeni yeni insanlar girdi hayatıma son bi ayda.bundan sonra geçer sık sık adları. insan bi' yaştan sonra kolay dost edinemez diyenler yanılıyor belki de:)

19 Temmuz 2010 Pazartesi

araf



Elif Şafak'ın Araf'ı elimde bir süredir. Daha önce okumuştum ama bugün Hamarat Diva için Kağıt Helva'yı tanıtırken en sevdiği alıntıların Araf'tan olduğunu farkettim. Buraya da not düşeyim.

“Kendimdeki değişimi seyrediyorum. Aşık olmanın bir mucizeye inanmaya benzediğini düşünmeye başladım. Aşk da beklentiler ve inançlarla ilgili. İnsan kendisi için hala kurtuluş ümidi olduğuna ve günün birinde özel bir insanın bunu mümkün kılacağına inanıyor. Bir mucize özlemi değil mi bu? Bu dünyadan fazla bir şey beklememen gerektiğini bilsen de içindeki bir şey diretiyor işte… Umut etmeyi sürdürüyor… Sevdiğin kişinin bir gün seni seveceğini umut etmeyi.”

"Belki aşk sevgiliyi kazanmayı değil, kendini onda kaybetmeyi gerektirir. Kendini kaybettiğinde ve ego kuleni yıktığında, karşılığında sevilmişsin sevilmemişsin ne fark eder?"

"Birinin adını öğrenmek varlığının yarısını ele geçirmektir, gerisi parçalar ve ayrıntılardan ibarettir. Çocuklar bunu bilirler. Bir yabancı isimlerini sorduğunda içgüdüsel olarak söylemeyi reddetmeleri bundandır. Çocukken isimlerin gücünü idrak eder ama büyüdükçe unutuveririz."

bu da gecenin şarkısı olsun...



Pinhani - Sevmekten Usanmam[www.genckolik.net]
Yükleyen Gelincik_nzL. - Diğer müzik videolarına göz atın.

12 Temmuz 2010 Pazartesi

hey you


Pink Floyd - Hey You
Yükleyen MovieFanQS. - Video klipler, sanatçı röportajları, konserler ve çok daha fazlası.

sanırım en çok sevdiğim pink floyd şarkısı hey you. bugün uzun aradan sonra birden karşıma çıkınca öylece kaldım. sonra bir daha dinledim.

sözleri de yazayım tam olsun:

hey you, out there in the cold
getting lonely, getting old
can you feel me?
hey you, standing in the aisles
with itchy feet and fading smiles
can you feel me?
hey you, dont help them to bury the light
don't give in without a fight.

hey you, out there on your own
sitting naked by the phone
would you touch me?
hey you, with you ear against the wall
waiting for someone to call out
would you touch me?
hey you, would you help me to carry the stone?
open your heart, i'm coming home.

but it was only fantasy.
the wall was too high,
as you can see.
no matter how he tried,
he could not break free.
and the worms ate into his brain.

hey you, out there on the road
always doing what you're told,
can you help me?
hey you, out there beyond the wall,
breaking bottles in the hall,
can you help me?

ve burası kocaman bir sesle:

hey you, don't tell me there's no hope at all
together we stand, divided we fall.

2 Temmuz 2010 Cuma

bir eflatun ölüm




kırgınım, saçılmış
bir nar gibiyim

sessiz akan bir ırmağım
geceden
git dersen giderim
kal dersen kalırım

git
dersen
kuşlar da dönmez, güz kuşları
yanıma kiraz hevenkleri alırım

ve seninle yaşadığım
o iyi günleri,
kötü
günleri bırakırım.

aynı gökyüzü aynı keder
değişen bir şey yok ki
gidip
yağmurlara durayım.

söylenmemiş sahipsiz
bir şarkıyım

belki
sararmış
eski resimlerde kalırım

belki esmer bir çocuğun dilinde.

bütün derinlikler sığ
sözcüklerin hepsi iğreti

değişen bir şey yok hiç
ölüm hariç.

aynı gökyüzü aynı keder.

25 Haziran 2010 Cuma

ateşböcekleri



herkesin aşk-ı memnu'dan bahsettiği bugünde çemberimde gül oya gibi bir dizi yapıldığı hatırlansın bu ülkede.

- hep böyle karanlık mı olacak mehmet, hiç ışık olmayacak mı?

vee ateş böcekleri gelir, hem de yüzlerce... ışık gelir..

işte gidiyorum



5 yıl olmuş kazım gideli...

dün gibi...



umay umay'ın kazım'la yaptığı röportaj için bir tık

24 Haziran 2010 Perşembe

100

bi yazıya bakmak için girmiştim izleyiciler bölümünde 100 rakamını görünce geçmeden edemedim.

teşekkürler

18 Haziran 2010 Cuma

günün şarkısı vol:3



bu da bugünün şarkısı oldu...

sözlerini de yazayım tam olsun

seni yerlerde göklerde bulamazlarken...
bende gizli olduğunu sezenler olmuş...
dumlu dumluymuşsun yüreğimde..
kımıl kımılmışsın bileklerimde...

domur domur ter ışıl ışıl fer
ellerimde gözbebeğimde..

aramızda dağlar yollar yıllar var iken...
beni sana sımsıkı sarılı görenler olmuş...
sargın yaprakmışım dallarına
yangın toprakmışım yağmurlarına...

türkü olmuşsun... umudummuşsun
sevdama yarınlarıma...

15 Haziran 2010 Salı

neşe palamudu oldum ben


Asfalt Dünya Beni Severmiş O
Yükleyen dnafilm. - Öne çıkan müzik videolarını izleyin.

keyif hali var üzerimde, rahatlamanın, dürüst olmanın, karar vermenin getirdiği bir keyif...

ankara'dan yakın bir arkadaşım istanbul'a yerleşmeye karar verdi mesele, bunun getirdiği bir mutluluk var.

işe güce verdim kendimi, salmıştım ne zamandır... en güzel bişi çalışmak:)

uzun zaman sonra mektup yazdım, sarı kağıda yeşil kalemle...

dün gece sütlü türk kahvesi içtim, büyükanneannem geldi aklıma, büyükanneanne olabilmeyi düşündüm.

kitap filan okuyamıyorum bu ara, şöyle bir çırpıda okunabilecek bi kitap önerse de biri motive olsam azıcık

annemle babamı özlüyorum bu ara sık sık, daha sık gitsem yanlarına keşke.

değirmendere'ye gidesim var. öyle bir keyif moduna giresim var.

bu blog olayı garip bir paylaşım hadisesi. bir çok yakın arkadaşımın hayatı hakkında sahip olduğum bilgiden daha fazlasına sahip olduğum, merak ettiğim, endişelendiğim blog arkadaşlarım var. güzel bişi:)

bu kadar olsun bugünlük...

bu arada neşe palamudu nasıl bişi derseniz bir tık

yorum


geç de olsa iki kelam etmeden geçemeyeceğim... madem tarihe tanıklık ettik diyoruz, tarihe not da düşülsün. geçtiğimiz cumartesi günü yani 12 haziran'da grup yorum 60 kişilik senfoni orkestrası eşliğinde inönü stadyumundaydı. ve sahnenin karşısında tam 55000 kişi:)

şarkılar, halaylar hep bir ağızdan söylendi. konser boyunca tüyler diken diken, gözler dolu doluydu, 55000kişilik koro sık sık "mahir, hüseyin, ulaş, kurtuluşa kadar savaş" diyerek inletti stadyumu. barkovizyon eşliğinde "madenciden" söylenirken gözlerden aktı yaşlar, ihsan cibelik'in yorumu şimdiye kadar dinlediğim en güzel ulaş'a ağıt yorumuydu...

55000 kişi bir ağızdan haklıyız, kazanacağız diye bitirdik konseri

9 Haziran 2010 Çarşamba

kirazlar çok güzel, yıkayayım da ye


Yann Tiersen - Summer 78 - Video By Alberto R Balazs
Yükleyen meurglyse. - Video klipler, sanatçı röportajları, konserler ve çok daha fazlası.



tesadüfleri, sürprizleri seviyorum evet ben...

akşam buraya yazdıklarımı okuyup yanıma gelen insanı

akordeon sesine uyanıp, uyandığımda güneşin gözüme girmesini

ağrıdan gudubetliğimin doruklarında olmama rağmen yüzüme gülünmesini seviyorum...

ara sıra bazı bazı



kısa kısa yazayım olanı biteni...

- şarkıyla ilgili yorum yapmayacağım, bu haftanın şarkısı olsun bu...

- küllerinden doğma hali olsun, bi çok konuda

- insan zihni çok garip hakikaten; binbir zorluklarla bilinçaltında bir yerlere tıkıştırdığın bir şeyi bütün inkarlarına rağmen, bilgisayarda öylesine bir şey ararken karşına çıkan dosyayla fışkırabiliyo zihninden...

- kaçmamak lazım, tıkıştırmamak lazım bir yerlere, denemek lazım...

- toparlanma evresine girdim, çılgınca temizliklere verdim kendimi, evi temizledikçe ruhum da temizlensin istiyorum... kafamdaki sorular da gitsin mümkünse

- koli koli eşya çıkarttım evden, hala üstüme üstüme geliyor. daha ne kadar atabilirim, sınırları zorluyorum:)

iyiyim iyi:)
-

2 Haziran 2010 Çarşamba

nazım'ı anarken

bir şiir gelsin o zaman Nazım'dan

bugün pazar
bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar
ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
bu kadar mavi,
bu kadar geniş olduğuna şaşarak kımıldamadan durdum.
sonra saygıyla toprağa oturdum.
dayadım sırtımı duvara.
bu anda ne düşmek dalgalara,
bu anda ne kavga ne hürriyet ne karım,
toprak,güneş ve ben...
bahtiyarım ..

bu şarkı da nazım'a gelsin yorum'dan...

31 Mayıs 2010 Pazartesi

grup yorum 25. yılında



uzun zamandır böylesine heyecanlandıran bir konser olmamıştı beni. grup yorum'un inönü stadyumunda 25. yılını kutlayacağı konser içimi pırpır ettiriyor. İstanbul Symphonic Project ekibiyle çıkacak Yorum sahneye. Kuruluşundan bu yana beraber olduğu sanatçılar olacak...

hep birlikte söyleyeceğiz halkların türkülerini, halaylar çekeceğiz coşkuyla.

böyle çağırmışlar bizleri:

ÇEYREK ASIRLIK SERÜVEN, İNÖNÜ STADYUMU’NDA...

Kuruldukları 1985 yılından itibaren bu topraklardan beslenip, ezilenlerin şarkısını söylediler. Yoksul halkın, itilmişlerin, yok sayılanların, baskı altında yaşayanların sesi soluğu oldular. Halkın sanatını yapmayı Pir Sultan Abdal'lardan, Ruhi Su'lardan öğrenip, onlardan öğrendiklerini dünya halklarının zenginlikleriyle birleştirdiler.

Gelenekselin en güzel yanlarını alıp yeniden biçimlendirerek, yarının ezgilerini besteledikleri 25 yıl boyunca, doğru bildikleri yoldan bir an bile ayrılmadan geldiler bugüne... Sayısız engellerle karşılaştılar, adları “yasaklı grup”a çıktı, resmisi/özeli tüm ekranlar onlara kapatıldı ama onlar tüm bunları onurla göğüslemesini bildiler. Tüm engellemelere ve sansüre rağmen albümleri yok sattı, konser salonları doldu taştı.

Bugüne kadar yayınlanmış 20 albümle, yurtiçi ve yurtdışında yüzlerce konserle, eylem alanlarında halkla, grev alanlarında işçi ve memurlarla, forumlarda öğrencilerle, yıkımlarda yoksul gecekondulularla, depremzedelerle, selzedelerle, göçük altında kalan maden işçileriyle, toprakları işgal edilen mazlum halklarla dayanışma içinde, her anı onurlu ve dolu dolu geçen 25 yılını kutlamaya hazırlanıyor şimdi Grup Yorum.

12 Haziran 2010 Cumartesi günü saat 20.00’de, Beşiktaş İnönü Stadyumu’nda tarihi bir gün yaşanacak. İstanbul'un orta yerinden, on binlerce dinleyicisi ile birlikte yükseltecek Yorumcu'lar, Sosyalizm'in gür ve coşkulu sesini. 25 yıllık serüvenlerini anlatacaklar dinleyicilerine... Büyük bir kolektivizmin ürünü olan şarkılarını, marşlarını, türkülerini söyleyecekler dinleyicileriyle birlikte hep bir ağızdan.

Ruhi Su'dan Nazım Hikmet'e, Pablo Neruda'dan Victor Jara'ya bütün usta bildiklerini, öğretmenlerini de selamlayacaklar tek tek. Onlardan öğrendikleriyle, onların yolundan yürüyüp yarına onların da düşlerini taşımanın onurunu haykıracaklar...

60 kişilik kadrosuyla şef Orhan Şallıel yönetimindeki "İstanbul Syhmphonic Project" isimli senfoni orkestrası da eşlik edecek onlara konser boyunca... Ve bugüne kadar Yorum’un albümlerine sesleriyle, şiirleriyle, üretimleriyle katılan sanatçı dostları da olacak o gün orada.

Kolkola halaylara durulacak yine, yarına dair güzel düşler, umutlar yeniden ve yeniden yeşerecek. Yorum'un ezgileri on binlerin katılımıyla çoğalacak ve boğazın serin rüzgarıyla o gün orada olamayanlara ulaşacak, hapishanelerin kör karanlık hücrelerinde direnenlerin yüreklerine güç katacak...

12 Haziran’da 25 yaşını kutlayacak, nice 25 yıllara doğru yürüyüşüne devam edecek Yorum.

Bu görkemli yürüyüşü birlikte adımlamaya çağırıyor Yorum, tüm dinleyicilerini....

26 Mayıs 2010 Çarşamba

çürük elma!

tatilden döndüğümden beri bir iyileşememe hali var bende. bugün doruklarında her şey. sinirim bozuk, ağlıyorum uyandığımdan beri...

tatilden döndükten sonra önce faranjit oldum. ama ne olmak? yutkunmayı geçtim, konuşamıyorum. Küçük dilim büyüdü abla oldu, dilimin üzerinde yatıyo kuzu gibi. hemen gidildi doktora tabi.. önce hastanede 2 penisilin, 1 serum... ilaçlar alınıp eve gelindi. 5 günlük antibiyotik tedavisinden sonra tam geçti diyordum ki pazartesi gecesi bu sefer boğazımın sağ tarafında aynı ağrı üstüne bir de dayanılmaz bir kulak ağrısı geldi. uykusuz geçirilen bir gecenin ardında sabahın 7sinde ablamların kapısına dikildim "doktora götürün beni" diyerek. kalktık gittik. faranjit duruyor üstelik orta kulak iltihabı da gelmiş, ne şen! yine eczaneye gidildi ilaçlar alındı.

ama esas bomba dün günün ilerleyen saatlerinde baş göstermeye başladı. gözde bir akıntı, hafif kızarıklık... sabah kalktığımda sağ gözümü açamadığımda anladım fena olduğunu, 10 dk su teması ile gözüm açıldı. açıldı demeyeyim, aralandı. balon gibi olmuş yaaa:/ gözümü açamıyorum şu anda. gitmicem artık doktora fln, onca antibiyotiğe vücumda hala bir yerlerde iltihap çıkması artık tıbbi müdahale olayını aşıyor. çıkaracağım o gözü yerinden o olacak.

çok sinirliyim, çok mutsuzum sevgili blog.

hööffff

23 Mayıs 2010 Pazar

kendimden geriye



önce tatil, dönüşünde ciddi bir hastalık derken ancak oturabildim bilgisayarın başına adam gibi. gece gece işe verdim kendimi. bu arada bloguma da iki satır bişi yazayım dedim.


uçak macerasını anlatmıştım. alanya'ya gittim geçtiğimiz hafta. kısa ama dinlendirici bir tatil oldu. oldum olası beş yıldızlı tatil fikrine yatkın olmayan ben yıllar sonra bir kez daha deneyimledim. ve dinlenme amaçlı yapılacak bir tatilin ne şekilde yapılacağından çok kimlerle yapılacağının önemli olduğunu gördüm. çok keyifliydi. her şey dahil kıroluğunun doruklarına çıktık. hiç durmadan içtik, denize girdik, deniz dalgalanınca havuza girdik...

pek keyifliydi kısacası...

bunlar da bizim çocuklar:)

20 Mayıs 2010 Perşembe

uçmak hadisesi

ben uçmaktan korkardım, hem de çok... 16 saatlik otobüs yolculuklarına katlanırdım bu yüzden. 2 gün için gider gelirdim onca yolu... ta ki geçen haftaya kadar. artık bunu aşmam gerektiğine karar verip alanya tatiline uçakla gitmeye karar verdim. binmeden önce inanılmaz bir gerginlik, soğuk terler fln... neyse, bir şekilde saati geldi bindim. Kalkıştan önce uçak böyle ığıl ığıl gezerken stresim bi miktar daha arttı. ama kalkış anında suratıma inanılmaz bir sırıtış yerleşti... ve kalkış süresince kendimi alıkoyamadım:) uçmak hadisesi güzelmiş hele ki bulutlu hava da daha da güzelmiş.... bu fotograflar dönüş yolculuğundan...

12 Mayıs 2010 Çarşamba

bir video... bakakalmak için...



geçen gün bir arkadaşım gönderdi bu videoyu bana... öylece bakakaldım ekrana... görüntiler, renkler... bir de müzik eklenince kilitlenmemek mümkün olmuyor.

ps: ne zaman duduk sesi duysam bir yerlerde hrant dink gelir aklıma, cenaze töreninde sessizliği yaran duduk sesi...

4 Mayıs 2010 Salı

devrim fikri sönmez





fikri sönmez, nam-ı diğer terzi fikri...

inandığımız yaşamın var olabileceğini bize gösteren, fatsa halkına bunu yaşatan belediye başkanı...

ölümünün 25inci yılında umutla anıyorum.

terzi fikri ile ilgili biraz daha bilgileneyim derseniz şuraya bir tık:)

27 Nisan 2010 Salı

imam baildi


Yine geç keşiflerimden biriyle karşınızdayım:) Pazartesi gününden beri neşeli şeyler dinleyeyim, enerjik olayım modundayım. Bir arkadaşımın önerisiyle İmam baildi ile tanıştım. Aynı ismi taşıyan inanılmaz keyifli bir albümleri var. Yunanlı grup eski Yunan şarkılarını remiksliyor. Kendi müziklerini elektronik balkan müziği olarak adlandırıyorlar.

Kısacası pek şen. Tavsiye edilir...


PS: Kafamı kaldıracak halim kalmadı aslında. İçimde çıkacak bişi de kalmadı neyin bulantısı bu anlamış değilim. Geçsin hemen...

cehenneme övgü


burada yaptığım kitap önerilerini bir süredir hamarat diva'da yapıyorum biliyorsunuz. bu hafta gündüz vassaf'tan cehenneme övgüyü anlattım dilim döndüğünce... buyrunuz buraya bir tık.

25 Nisan 2010 Pazar

tatil



çoook keyifli üç gün geçirdim, gerçekten tatil gibi. cuma günü 4'e kadar çalışsam da tatil oluğunu bilip çalışmak, uzun zamandır yapmadığım şeyleri yapmak iyi geldi.
cuma akşamüzeri aynı şehirde oturup, sürekli görüşmek isteyip görüşebildiğimiz anların kısıtlı olduğu bir arkadaşımla buluştum. sohbet, muhabbet, kahveler, yemekler, çaylar... pek güzeldi. daha sık yapılsın! :)

cuma gecesi eve geldiğimde üzerimde saçma bir enerjiyle bir miktar daha çalıştım. sonra uzuuun zamandır görüşmediğim ankara semalarından bir arkadaşımın msn'e girmesiyle iki lafın belini kıralım dedik, bi baktık saat 4 olmuş:)

cumartesi sabahı ebeveynleri:) küçük bir kaçamak yapacak olan zeyno'yu devraldım. önce kahvaltı. sonra bana gidip evi toparlamaca, Kipi'den kitap bekleyen çocukların kitaplarını Zeyno'yla hazırlamaca. Zeyno kontenjanından çocuklara daha fazla sticker ve ayraç gönderildi tabii:) Aslında plan öğle uykusundan önce kukla tiyatrosuna gitmekti ama ben bu işi biraz geç planladığımdan yer kalmamıştı:( Dolayısıyla biraz evde kudurmaca, sonrasında öğle yemeği ve sonrasında uyku...

Saat 4 sularında Zeyno uyandığında sürpriz konuğumuzla birlikte Caddebostan sahile gittik. Önce Migros'tan ufak bir alışveriş yaptık, sonra her ihtimale karşı Zeyno tuvalete götürüldü ve son olarak hedef olan oyun parkına gidildi. Biz çimenlerde yayılmışken Zeyno parkta oynadı. Peşinden koşturduk tabii bol bol. Köpek sevdik yine, ufak bir kızın scooter'ına el koyduk kısa bir süre... Çokça eğlendik.

Ama yeter mi? Tabi ki yetmedi. Atladık bir taksiye ver elini Bostancı Lunaparkı:) Daha önce Meydan'da bir takım aletlere binen Zeyno, gerçek bir lunaparkta biraz şaşırdı tabi. Bir süre şaşkın şaşkın baktı etrafa. Sonra gondolun yanına gidip baktı bir süre. ve sonra istikamet iki katlı gösterişli atlıkarınca:D Zeyno atlıkarıncadayken ben hayran hayran kocamaaaaan salıncağı izledim:) Sonra Zeyno için o salıncağın küçüğünden bulduk. Heyecanla bindi tabii:) İlk hareket etmeye başladığında biraz endişelendim "korkar mı acaba" diye, onun da yüzünde "korkmalı mıyım acaba" diye bir bakış vardı. Ama sonra kollarını açıp, gözlerini kapatıp yaşadığı keyfi görmeliydiniz.

Lunapark sevdası yorgunluktan biraz kısa sürdü. Sonrasında eve geldiğimizde "yemek filan yemeyelim meloş, sen bana sütümü ver de be yatayım" diyerek anında uyudu:)

gece ishalle uyandık, pek keyifli bir gece geçirmedik ama yine de sorun çıkarmadı. Pazar gününü de özet geçebilirim. İstemediği bir şey olduğunda " ben hastayım bana dokunmayın", diğer zamanlarda ise "hastamasta değilim ben, hadi parka gidelim nidaları eşlğinde geçti gün. Akşamüzeri Zeyno öğle uykusundayken tatilci ebeveynlerin dönmesiyle son buldu beraberliğimiz.

Sonrası evli evinee, köylü köyüneee

21 Nisan 2010 Çarşamba

adam




onca zaman yazma olayını bıraktıktan sonra kısa bir özet yapmak isterdim tabi ama sanırım yapamayacağım. hiç böyle bir ara olmamış gibi devam edeyim en iyisi ben...

uzun zamandır izlemek istediğim filmler arasındaydı "Adam". Sözlükte Arsperger Sendrom'unu okurken görmüştüm film hakkında bir kaç entry. O zamandan beri de listede.

Neyse efenim, film dün izlendi. Film özetle arsperger sendromlu Adam ile "sağlıklı" Beth'in hikayesini anlatıyor. Ben sağlıklı olduğumu düşündüğüm halde bir ilişki yürütmekte zorlanırken Adam'ın ve Beth'in azmine hayran kalındı.

filmin fragmanı da bu efenim:)

19 Nisan 2010 Pazartesi

sevgili blog

sevgili blog,

ne de çok olmuş yazmayalı, ha bugün ha yarın derken unutmuşum gitmiş yazmayı. bu akşam geliyorum bekle beni:)

29 Mart 2010 Pazartesi

affet! nefret ettim senden



son, ki, üç, dört:)

pek severim bu şarkıyı... pazartesinin şarkısı bu olsun dedim.

hafta sonu aile saadeti modunda geçti. izmit'teydim. sekapark ne güzel olmuş öyle ya. çok keyifli.

lise öğretmenlerimi gördüm. üç çıtır oturmuşlar deniz kenarında sohbetleşiyorlardı:) onlar hiç değişmemiş ama ben baya bi değişmişim onu farkettim :)

cuma akşamı zeyno'yla ilk kez yalnız misafirliğe gittik. yatıya kalma işlemini başaramasak da çok kokunç değildi.

dün gece bir saat uyumama rağmen enerjiğim. çalışmak en güzel bir şey diye motive ediyorum kendimi.

dikiş makinesini alamadık haftasonu ama çarş günü alacağım.

gudubet halim geçti, normale döndüm. dün gece kafamdaki sorular da biraz olsun azaldı, rahatladım.

sol kolumda fena bi ağrı var. ığıl ığıl kemiğim ağrıyo. geçsin istiyorum

havadisler bu kadar sanırım.

26 Mart 2010 Cuma

cuma

bahar geldi ya, çabuk geçio zaman çok. hemen geldi bile haftasonu. yine listede üzeri çizilmemiş bir sürü iş ile...

son iki gündür sertab gibi'yi dinliyorum. en sevdiğim albümlerden biri. sertab'ın da gelmiş geçmiş en güzel albümü bence...

23 Mart 2010 Salı

iklimler



bir şekilde hızlı geçiyor bu ara zaman. hiçbir şey yapmayıp sadece güneşin tadını çıkarmak isterken sürekli bir şeyleri yetiştirmeye çalışıyorum.
hayat yorucu bir hal alıyor büyüdükçe.

- geçen hafta hamarat atölye'nin kurslarından birine gittim. zor bir kursiyerdim sanırım. 3 saat sürmesi planlanan kurs 4,5 saat sürdü. Çanta yaptım. İlk defa dikiş makinasının başına geçtim. İnanılmaz keyifli bir şey. Eve döner dönmez dikiş makinası araştırmalarına başladım. En kısa zamanda alacağım.

- haftasonu cumartesi günü tamamen kendime aitti ve uzun zamandan sonra ilk kez hiç ama hiç iş yoktu.

- pazar günü kulindağ'a gittik. cennet gibi bir yer. bünye güneşe alışık değil tabi çarptı. yaklaşık 15 saat kadar uyudum.

- pazartesi haftasonu çalışmamış olmanın acısı çıktı ve hala da çıkmaya devam ediyor. yoğun bir hafta bekliyor beni.

- bu arada iklimler'i bitirdim haftasonu. Burda da yazısı...

bitsin hafta, haftasonu gelsin... hava güzel olsun...

16 Mart 2010 Salı

unutma bahçesi



Dün sezyum'un yazısını okuduğumdan beri ığıl ığıl bir takım düşünceler kafamda, bir şeyleri kaçırma hissiyatı içimde, derin bi özlem duygusu kalbimde filan...

Günlerdir işe konsantre olamamanın getirdiği birikmiş işlerle uğraştım dün tüm gün. Hamarat Diva yazımı unuttum gitti. Akşam geç saatlerde ancak fırsat bulup yazabildim. Yazının tamamı için buyrunuz buraya bir tık...Unutma mevzusuna kafayı taktım bu aralar. Kitap da ruh halime epey yakıştı:)

Eskiyi unutmadan yeni anılar inşa edemezsin diyo bir yerinde. Kitap boyunca bu cümle ile ilgili fikirlerim sürekli değişti. hala nihai bi karara varabilmiş değilim maalesef...

Kafamın çokça karışık olmasıyla birlikte bir o kadar da enerjim var. İşleri toparlamaya verdim kendimi. Bu akşam dikiş makinesini açacağım ilk defa. Bakalım yarın yeteneksizliğimin boyutlarını anlatırım size.

Şimdilik gidiyorum.

Öbdüm bye

bu da bugünün şarkısı olsun. başka dilde aşk'ı izlediğimden beri dilimde bu şarkı...


MOR VE OTESI - AYIP OLMAZ MI
Yükleyen ZICARLOS. - Video klipler, sanatçı röportajları, konserler ve çok daha fazlası.