26 Ocak 2011 Çarşamba

hoşgeldin

Hüsnü Arkan'ın geçen yılın sonunda çıkarttığı albümü olan "solo"dan bir şarkı var bugün:) birsen tezer'le birlikte söylemişler pek de güzel olmuş...


bugün dağların dumanı aralandı,
hoşgeldin!

ah ışıklar içinde kaldım,
yandım efendim...

sen bana yangın ol efendim,
ben sana rüzgar,
tutuşsun gün, yansın geceler,
zamanımız dar...

sen bana geç geldin,
ben sana erken,
tutuşsun gün, yansın geceler,
vaktimiz varken...

bugün günlerden güzellik,
sefa geldin hoşgeldin,
ah bu yağmur yalnızlığımmış,
dindim efendim...

sen bana yangın ol efendim,
ben sana rüzgar,
tutuşsun gün, yansın geceler,
zamanımız dar...

sen bana geç kaldın,
ben sana erken,
soyunsun gün, sarsın geceler
vaktimiz varken...

24 Ocak 2011 Pazartesi

don't let me get me


heyyyt,

günün şarkısı olsun bu da... uyandığımdan beri dilimde. vardır bir manası herhalde:)

sözlerini de yazayım tam olsun:

never win first place, i don't support the team
i can't take direction, and my socks are never clean
teachers dated me, my parents hated me
i was always in a fight cuz i can't do nothin' right

everyday i fight a war against the mirror
i can't take the person starin' back at me
i'm a hazard to myself

don't let me get me
i'm my own worst enemy
its bad when you annoy yourself
so irritating
don't wanna be my friend no more
i wanna be somebody else

i wanna be somebody else, yeah

la told me, "you'll be a pop star,
all you have to change is everything you are."
tired of being compared to damn britney spears
she's so pretty, that just ain't me

doctor, doctor won't you please prescribe somethin
a day in the life of someone else?
cuz i'm a hazard to myself

don't let me get me
i'm my own worst enemy
its bad when you annoy yourself
so irritating
don't wanna be my friend no more
i wanna be somebody else

don't let me get me
i'm my own worst enemy
its bad when you annoy yourself
so irritating
don't wanna be my friend no more
i wanna be somebody else

doctor, doctor won't you please prescribe somethin
a day in the life of someone else?
don't let me get me

don't let me get me
i'm my own worst enemy
its bad when you annoy yourself
so irritating
don't wanna be my friend no more
i wanna be somebody else

23 Ocak 2011 Pazar

hayat, beni neden yoruyosuuuğğn?

konular konular birikiyor hep, ben canım sıkkın oldukça erteliyorum yazmayı, akıldan uçup gidiyor her şey. güzel bir haftasonu oldu her şeyden bağımsız. beraber hiçbişi yapmamanın keyfini çıkarabildiğim insanlar vardı yamacımda. beraber olup hiçbir şey yapmadık... her zaman yamacımda olmalarının verdiği huzur yeter:)

haftasonundan notlar:

-görünüşte 10 lezzette 5 numara erişte.
-bridget jones izleyip şarap içmece, ikinci filmde koltukta sızmaca
-krepli cillop kahvaltı, hafif depresif hallerin başlangıcı
-kimisi için bezdirici kimisi için dinlendirici kimisi için yorucu üsküdar yolculuğu
-anlamsız istiklal gezintisi
-terkos kime niyet kime kısmet buluşması
-galata kulesi
-ceneviz kahvesi
-cumartesi pastaneyi satın alıp gelen sürpriz misafiri, özlemekler
-gülmeceler eğlenmeceler
-gitmesin istemeler


hayat hep hızlı akıyor zaten de bu ara bana biraz daha fazla hızlıydı sanki.

hayat genelde zor zaten de bu ara bana biraz daha fazla zor oldu galiba...

ama bu haftasonu iyi geldi bana... yayında ve yapımda emeği geçenlere teşekkürler...

fotografa dair not: örgüye, puzzle'a verdim kendimi. kafa dağıtma çalışmaları kapsamında.


20 Ocak 2011 Perşembe

profesyonel


Yazamadım yine ne zamandır, fırsat bulamadım bi türlü oysa ne de çok şey birikti.

Bugünkü konumuz tiyatro olsun. Ankara'da üniversite üçüncü sınıftan itibaren iyi bir tiyatro izleyicisi olmuştum. Sezonda neredeyse tüm oyunları takip ederdim. İstanbul'a yerleştikten sonra tiyatro konusunda sınıfta kaldım. Su 3 sene içinde gittiğim oyun sayısı anca bir elin parmakları kadar.


Haftasonu Yetkin Dikinciler ve Bülent Emin Yarar'ın başrolleri paylaştığı "Profesyonel" isimli oyuna gittik Uğur'la Üsküdar Tekel Sahnesi'nde. Oyunculara diyecek yok zaten. İkisi de aşmış götürmüş. Ama 90dk ve tek perde olan oyunda ritmin tek bir saniye düşmemesi, oyunun izleyiciyi hop diye kavrayıp içine alması takdire şayandı. Salon biraz sıkıntılı olmakla birlikte (yeterli diklik sağlanamamış, dolayısıyla kafalardan sahneyi görmek biraz zorlaşabildi zaman zaman) oyun mutlaka izlenmeli...

Uzun zamandan sonra beni şehir tiyatroları sitesinde fıldır fıldır gezecek kadar gaza getirdi bu oyun. alkış alkış alkış:)

5 Ocak 2011 Çarşamba

Kumkurdu


İş icabı çocuk kitaplarıyla fazlasıyla haşır neşir olsam da kendi kitaplığıma eklediğim kitap sayısı çok değil. Kumkurdu da bunlardan biri. Anlatmadan geçemedim… Kumkurdu serisi şekil itibariyle çocuk kitabı olarak gözükse de yetişkinler için de huzur dolu, keyifli vakit geçirebilecekleri kitaplardan oluşuyor.

Seri üç kitaptan oluşuyor. Kumkurdu, Daha Fazla Kumkurdu, Daha da Fazla Kumkurdu. Bir de üç kitabın tek kitapta buluştuğu Üçü Bir Yerde kitabı var. Bölüm aralarında Kristina Digman’ın benim çok beğendiğim çizimleri var. Bir de kitabın içinden çıkartmalar çıktı. Bu yaşımda çocuk gibi not defterimin birkaç yerine yapıştırdım evet, itiraf ediyorumJ

Gelelim konuya. Zackarina anne ve babasıyla deniz kenarında yaşayan küçük bir çocuk. Eve taşınmalarının ardından bir gün sahilde yürürken kumun altında siyah bir burun görmesiyle Kumkurdu ile tanışıyor. Kürkü altın gibi parıldayan, vahşi ve güzel Kumkurdu'yla... Bu tanışmadan sonra bilge Kumkurdu ile meraklı Zackarina’nın maceraları, hayata dair keyifli sohbetleriyle ilerliyor kitap.

Kumkurdu’nun her şeyi bilen, sakin, huzurlu ve keyifli tarzı Zackarina’nın çocuksu meraklılığı ve heyecanıyla birleşince ortaya çok keyifli sohbetler çıkıyor. Peki Zackarina ve Kumkurdu nelerden mi bahsediyorlar: aşktan, dostluktan, paylaşmaktan, ailelerden, evrenden, zamandan kısacası bir çocuğun kafasında kurabileceği bir çok şeydenJ

Kumkurdu çoktan benim başucu kitabım oldu. Kesinlikle tavsiye ederim…

Kitaptan kısa alıntılarla bitireyim yazımı.

“Ben rüzgardım,” diye düşündü. “Gökyüzünde yağmurları savuran bir rüzgar, ve yağmur yağdı ve yağdı, yüzlerce yıl, bütün şehir sırılsıklam oldu ve öfkelendi. Ama çadırda yaşayan iki kişi yağmurdan mutlu oldu ve ben o zaman annemin oldum ve annem benim ve babam ikimizin. Ve ben şimdi kendiminim.”

“Büyürken vücudun patlayan mısır taneleri gibi kıpır kıpır olduğunu! Bunu sen ben biliriz, her küçük kurbağa da bilir ama onlar bilmez, dedi Kumkurdu. Büyüdüler ya, hemen unuttular.”

“Bir sonu olmalı,” diye düşündü Zackarina. Her şeyin bir sonu vardı. Bir merdiven başlar ve biterdi. Ve önce sabah, sonra da akşam olur, bir gün böyle başlayıp biterdi. Dünyanın en uzun treninin bile bir son vagonu vardı ama tren biterdi.

Ama evren, diye düşündü Zackarina, yalnızca devam ediyor, devam ediyor ve devam ediyor. Sonu yok!”

3 Ocak 2011 Pazartesi

yeni yıl dilekleri




anneyle baba hep böyle keyifli olsun...


aile hep bir arada olsun...


canların ciğerlerin yüzü hep gülsün, keyifler gıcır olsun, varlıkları hep hissedilsin


kedik hep yanımda olsun, mırıl mırıl mırıldasın...


soframızda hep kahkaha olsun, keyif olsun...


yanımızda yöremizde ruhumuz daraldığında iki bira içip kafa dağıtacağımız dostlarımız olsun hep...


böyle bir şezlongda keyif yapabilelim en azından bir süre... mümkünse uzun bir süre...


bahar geldiğinde hemen çıkaralım ayakkabıları, basalım çimlere, gezelim yalınayak...


kışın elmalı ıhlamurumuz eksik olmasın masamızdan... şifa olsun, hastalıklar uzak dursun...


bol bol kitap okuyalım, aydınlık olsun evimiz hep...


sadece keyifli gezmelerde yorulalım, ayaklarımızı uzatalım denize karşı...


böyle kahvaltı sofralarında dostlar ağırlansın, sohbetler edilsin, arkasından kahveler yudumlansın...


böyle kar yağsın...