30 Temmuz 2009 Perşembe

küçük kara balık




"küçük balık denizi düşünüyordu. bu düşünce onun zihninde birgün gerçekleştireceği bir amaçtı. ona göre hayat yalnızca yemek, uyumak, küçücük; dünya sandığı gölde yaşamak değildi."

"ben yaşamanın nasıl birşey olduğunu öğrenmek istiyorum; durmadan aynı şeyleri yapmak, yaşlanana kadar başka birşey yapmadan yaşamak olmaz; dünyada yaşamanın anlamı bundan daha fazla olmalı"

kaçıncı kez okuduğumu bilmiyorum. dün gece kendime kitap okumak için dikilirken kütüphanenin önünde elim birden bire ona uzandı. yine bir solukta okudum, yine gözlerim doldu. "küçük kara balıklar çoğalsa, her yere dağılsalar keşke" diye geçirdim içimden. ve olabildiğince çok çocuğun bu kitabı okumasını sağlamaya karar verdim:)

bu arada bu kitabı her okuduğumda yazarını düşünürüm 29 yaşında katledilen Behrengi'yi. Küçük Kara Balığın denize ulaşmak için geçtiği nehirde ölü olarak bulunan Behrengi'yi...

27 Temmuz 2009 Pazartesi

tatil

evetttt, tatile gittim geldim ben. gönül isterdi ki fotograflı özet bir tatil hikayesi yazayım ama gel gör ki bütün mallığımla sidim bütün fotoğrafları. neyse artık yapacak bişi yok. maddeci olayım ben de.

- datça güzel memleket, efil efil esiyo, sivri sinek yok, her köşesinden denize giriliyo. tek problem uçak fobisi olanlar için çooook uzak.
- eski datça daha da güzel. başka bir yerdeymişsin gibi.
- yıllardır "amaaan balıktan çorba mı olur?" diye içmediğim balık çorbası çok güzel birşeymiş.
- Fevzi'nin YEri datça'nın mekanı pek keyifli, pek leziz sofraları var
- böyle bir yere yerleşme fikri iyiden iyiye yatıyo aklıma. 35 demiştim ama biraz daha erkene alabilirim sanki.
- kimin nerede çıkacağı belli olmuyo insanın karşısına. nasıl sürprizlerle karşılaşabileceğini bilemiyo insan çoğu zaman.
- sinir bozucu şeyler de oldu tabi ama deniz dediğimiz şey alıyo insanın üstündeki tüm negatifliği alıyor.

eee datça dönüşü sonuç ne mi?

BOMBASTİKA!

14 Temmuz 2009 Salı

masal




vakitlerden bir vakit bir adamla bir kadın varmış. adamla kadın birbirlerine çok ama çoook aşıklarmış. adam fırat'ın bir kıyısında kadın ise diğer kıyısında yaşarmış. ama aşkları o kadar büyükmüş ki adam hergün fırat'ın karşı kıyısına yüzerek geçer, sevdiceğini görüp geri dönermiş.

bir araya geldiklerinde bazen uzun uzun konuşurlar bazense hiç konuşmaz sadece bakarlarmış birbirlerinin gözlerine...

gel zaman git zaman adamın davranışları değişmeye başlamış. eskisi gibi ışıl ışıl bakmıyormuş gözleri. kadın garipsemiş bu durumu. bir gün adam tekrar fırat'ın karşı kıyısına geçmiş. nehir o kadar hızlı akıyormuş ki adam bile şaşırmış bu duruma. sarılmışlar iki aşık birbirlerine. adam nehirin kıyısında çayıra oturmuş kadında sevdiceğinin dizlerine yatmış. kadın gökyüzündeki bulutlara bakıyormuş. birden adam kadının gözünde sarı bir leke olduğunu farketmiş.
"gözüne ne oldu?" diye sormuş endişeyle.
"hiçbir şey" demiş kadın.
"olur mu, sarı bir leke var gözünde. bir şey olmuş besbelli" demiş adam.
kadın üzülmüş çok, gözünde yaşlar birikmiş.
" o leke benim gözümde hep vardı. olan şu: senin bana olan aşkın bitti ve kusurlarımı görmeye başladın" demiş.
adam düşücelere dalmış, inkar etmiş, kendi bile inanamamış aşkının bittiğine, onu ne kadar çok sevdiğini uzun uzun anlatmaya çalışmış. "bitmedi" demiş.

derken hava kararmaya başlamış, adamın karşı kıyıya geçme vakti yaklaşmış. kadın adama "nehri geçmeye çalışma ölürsün" demiş. "senin nehri geçmeni sağlayan bana olan aşkının sana verdiği güçtü. bana olan aşkın az önce bitti. artık nehri geçemeyeceksin"
adam da "geçeceğim ve böylece sen de göreceksin hala sana ne kadar aşık olduğumu" demiş ve atlamış suya. akıntı kapmış adamı ve götürmüş. kadın her gün o kıyıya gidip nehre bakıp ağlamış...


çok önceden anlatmıştı bana bu masalı. bugün aklıma geldi bi arkadaşımla konuşurken. unutmadığım tek masal bu sanırım. hiç unutmayayım diye kaydettim buraya da...

6 Temmuz 2009 Pazartesi



bir önceki yazıda da dediğim gibi ilk defa bir arkadaşım evleniyor benim. pek bir heyecanlıydım dolayısıyla. çoook mutlu olacaklarına başından beri inandığım ikisi de canım arkadaşım evlendiler. hiç bir an kaybolmasın istedim, sürekli fotoğraf çektim. kafamda bir sürü bulanıklıkla gittim, olabildiğince berrak geri döndüm. "sevmek" gerçekten yetiyor bazen. çok belli fotograflarından "mutlu" oldukları. hep böyle olmaları tek temennim.

1 sene doldu bu ay ankara'dan istanbul'a göçeli:) bu süre içinde 7-8 kez gittim ankara'ya. sanırım en huzurlusu buydu. Bir yandan çok özlediğimi hissettim oradaki hayatımı, bir yandan da aslında kafam daraldığında sığınabileceğim böyle bir mekan olduğunu hissettim.

Bu haftasonu bana bu huzuru ve rahatlığı yaşatan, her zaman yanımda olduklarını hissettiren insanlar her daim olsunlar hayatımda...

ankara'nın ardından birikmişler...




uzun zamandır yazmıyorum yine. aslında öyle çok şey var ki biriken. nasıl yazmalı bilemiyorum. maddeci bi insan mı olsam ne?

-altta soldaki fotograf koca koca bloklardan gelen tek güzel görüntü. sabah o aynalı pencerelerden yansıyan güneş giriyor gözlerimin içine. gökyüzünü çoğu zaman o aynalardan gelen görüntüyle görüyorum yatağımdan kalkmadan.

- daha önceki yazılarımın birinde bozcaada'nın sürprizi demiştim ilk resimdeki objeye. Sürprizim intiharlara kalkıyor fotoğraflarda da görüldüğü gibi.

- koşturmacalı geçen son 20 gün

- birazcık da olsa hafifleyen uyku problemi, bitmek tükenmez uyku isteği, eskiye nazaran biraz daha huzurlu kısa uykular

- ardı arkası kesilmeyen sağlık problemleri

- her anlamda gelgitler

- ankara'ya giderken fiziksel olarak rahat ama çok huzursuz bir yolculuk

- ankara'da dostlarla birlikte geçirilen vakit, kendini gizlemeihtiyacı duymamak, kendini en ezik hissettiğin şeyleri bile rahatça paylaşabilme, paylaştıkça da rahatlama

- ilk defa bir arkadaşının evlenmesi, kendi mutluluğun kadar çok istemek onun mutluluğunu

- o karşılaşma anını beklemek, endişelendiğin hiçbir şeyin olmaması, içinin rahatlaması

- "herkes hakettiğini yaşıyor" nasıl cuk diye oturuyor bazı insanlara diyebilmek rahatca

- birinin gitmesini izlemek ne zaman kolay oluyor?

- ankara'dan dönerken son derece rahatsız ama bir o kadar huzurlu bir yolculuk

çok kırıktı içim benim. paramparçaydı. geçmez sandım, geçmeyecek dedim, hafifledi. geçmedi ama geçeceğini biliyorum artık. anlam veremediğim bir çok hadise yaşandı bu süreçte. kendimle çeliştiğim, bazen fazlasıyla kendimi suçladığım durumlar oldu. geçmeyecek gibi geldi başlarda. kendimden başkasını suçlayamadım en başta o yüzden belki. belki çok az zaman geçti üzerinden ama ne zaman ki kendi sesimi dinledim, esasında neyin beni üzdüğünü anladım, o noktada hafiflemeye başladı acım. "geçmez"lerim "geçer belki ama çok sonra"ya dönüştü.
şimdi ise geçeceğinden eminim. "keşke olmasaydı" diyo içim sadece, "keşke hep eskisi gibi kalsaydı".

iyiyim şimdi. olabildiğince iyi hissediyorum kendimi. duvarlarım etrafımda mutluyum.

uzun zamandır hayalini kurduğum tatile gideceğim önümüzdeki hafta. o zaman daha iyi olacağım:) pür-i pak döneceğim...

kısa bir özet oldu bu kimseye bişi katmadı belki ama ilerde hatırlayayım istedim.