29 Haziran 2011 Çarşamba

eski kırık bardaklar



sürprizli güniçi mesajları, kitabın arasına konmuş bir kağıt parçası, içinden çıkan şiir.

"şiir sevmem pek" dedikçe, sevdiren insanlar çevremde.

bugünün şiiri de bu olsun, turgut uyar'dan geliyor... bu arada farkındalık acıtır demiş miydik?

İşte bu ellerimle yalnızım bu inanmazsan bak
Bu saçlarımla bu iyi giyimlerimle paralarımla
Sen varsın ya sen çoğu zaman yetmiyorsun
Uzakta mısın sen misin söylemiyorsun
Bakışın mı eksik dudakların mı anlamıyorum
O adamlar geliyor aklıma karanlık iri yarı
O gemiler ipleri yelkenleri dümenleri dökük
Unuttuğum kırlangıç kuşları kırık bardaklar
Bir ahşap ev taşlıkta yaz günleri bilmesem
Bir testiden soğuk soğuk sızdığını bilmesem
Güç dayanırım

Bu durum tek başıma beni suçlandırıyor
İşte gör sabah akşam baş ucumdayım
Bakın bu ikide birde bozulan güneş
Bu durup dururken sokan yılan
Bu kırık bardaklar çöplüklerde
Aşkın şiirin ölümün en kolayına gitmek
Caddeleri sevmediğim kadınlarda yitirdiğim
Biliyorum sebebini bir bir biliyorum
Öyle kolay kendisi kurtulması söylemesi öyle kolay
Kolaylığından sıkılıyorum
Kurtulmak elimden gelmiyor



22 Haziran 2011 Çarşamba

the giving tree


the giving tree nam-ı diğer cömert ağaç en sevdiğim çocuk kitaplarından. bugün hakkında bir şey araştırırken bu videoyu buldum, pek sevdim. belki siz de seversiniz.

bu arada kitap için şuraya bir tık.

14 Haziran 2011 Salı

alper kamu

Eskiden daha tesadüfi ama daha başarılı kitap seçimleri yapıyordum galiba. Uzun zaman oldu; şöyle tesadüfen bir kitabı elime alıp sonrasında bırakmayı istememe halini yaşadığım. Bir çırpıda okurdum eskiden sevdiğim kitapları, gece yatarken elime aldığım bir kitabı bitirmek için sabah kadar oturabilirdim. Şimdilerde çok yapamıyorum böyle şeyler. Ya “doğru” kitabı bulamıyorum ya da artık “o” kadar da bol vaktim yok.

Geçen hafta Perşembe günü Alper Canıgüz ismini duyana kadar bu hafta tanıtmayı planladığım kitap başkaydı. Ama Alper Canıgüz’ün ikinci romanı olan “Oğullar ve Rencide Ruhlar”ı elime aldığımda “doğru” kitabı bulduğumu ve dolayısıyla yazımın konusunun bu olduğunu anladım. Kitabı elimden bırakamadım, her boş anımda okuyup iki günde bitirdim:)

Gelelim kitaba:)

Kitap İletişim Yayınları’nın Çağdaş Türkçe Edebiyat dizisinden çıkmış. 204 sayfa. Tek bir tür içine koyamayacağım kitabı. Genel olarak ağırlık polisiye özelliklere kaysa da içerisindeki muazzam mizah öğeleri, kahramanın felsefik düşünme tarzı, az da olsa var olan fantastik öğeler kitabı türler ötesi “özgün” bir roman haline getirmiş. Bu kadar sürükleyici olmasının sebebi de bu türler ötesi tarzdır belki de.

“Beş yaş insanın en olgun çağıdır. Sonra çürüme başlar.” cümlesiyle başlayan roman, 5 yaşındaki kahraman Alper Kamu’nun dilinden anlatılıyor. Alper, çocukluğun verdiği kıvraklıkla her yere girip çıkan, hayata dair derin tespitler yapan “küçük filozof” kıvamında fırlama bir oğlan.

Küçük bir mahallede yaşanan olayların içerisinde buluyor Alper kendini birden (buluyor mu, kendisi mi dalıyor olayların içine orasını kitabı okursanız kendiniz görün:) ). Ortada bir cinayet, birden fazla şüpheli, garip ilişkiler yumağı bir de bu yumağı çözmeye çalışan Alper var. Roman göz göre göre olmasa da oğullar üzerinden ilerliyor, alttan alta oedipus kompleksi ile ilgili mesajlar görüyoruz.

Keyifle, gülümseyerek hatta zaman zaman kahkahalarla okudum ben bu kitabı. Konusu ile ilgili çok fazla bilgi veremiyorum okumak isteyenler olabilir diyerek:)

Kitabın içinden tadımlık birkaç bölümle bitiriyorum yazımı…

öperim gözlerden...

“Hayatımdaki tek iyi şey artık anaokuluna gitmek zorunda olmayışımdı. Zarardan kar. Uzun süre annem ile babama anaokulunun bana göre bir yer olmadığını anlatmaya çalışmıştım aslında. Bütün rasyonel dayanaklarıyla. Hiç bir işe yaramamıştı maalesef. İlla ki uykumda kan ter içinde tepinmek, servis minibüsü kapıya geldiğinde küçük çapta bir sinir krizi geçirmek gibi yöntemlere başvurmam gerekecekti derdimi anlamaları için. Kepazelik. İnsanı kendinden utandırıyorlardı.”

“Kendilerini hep dışarıda bıraktıklarıyla tanımlayan insanlar böyledir. Bir tür uyuşturucu, alttan alta hep var olan sessizliği işitmelerini önleyen bir tür gürültüdür. Kahkaha onlar için. Gülmek, hayatla yüzleşmekten korur onları. Diyeceğim, kafası karışık, kayıp tiplerdi işte. Açıkçası hiç umudum yoktu bunlardan. Birkaç yıl ota boka gülüp ne kadar farklı olduklarını düşünecekler, sonra da “aslında” ne kadar farklı olduklarına inanmayı sürdürerek sefil bir orta sınıf hayatına adım atacaklar”

“Gerçek acı sessizdir, bir huzurevi gibi.”

“Kadınlar istediğini alamadığında sinir olur aldığında ise pişman.”

“İnsan yüreği sarkaç gibiydi işte, istediği noktaya ulaştıktan sonra tüm hızıyla ters tarafa kaymaya başlar…”


**dün bir arkadaşıma alper canıgüz'ü överken, onu tanıdığını öğrendim. hatta "arayıp, çağırayım" dedi liseli çocuklar gibi heyecan yaptım. hamarat diva için yazmıştım bu yazıyı. şimdi tam vaktidir diyerek buraya koyuyorum.

*** bu arada oğullar ve rencide ruhlar'ın devamı geliyor. april yayınlarından, heyecanla bekliyorum:)


tırtıl




sabah gözünün içine dolan güneşle uyanıyorsun uzun zamandır hiç olmadığı kadar huzurla... doğruluyorsun yatakta. telefonunu alıyorsun eline. klasik "günaydın" mesajı bugün biraz farklı. "günaydın, yatağın yanındaki raftan bir kitap al rastgele açacağın bir sayfayı oku, hep şarkılardan fal tutacak değiliz ya!"

"Korkuyor," dedi Tenar.
"O yüzden de çadırının içinde saklanıyor. Benim ne olduğumu zannediyor?"
"Senin ne olduğunu nereden bilebilir?"
Lebannen yüzünü astı. "Kaç yaşında?"
"Genç. Ama erişkin biri."
"Onunla evlenemem," dedi genç kral, ani bir kararlılıkla. "Onu geri yollayacağım."
"Geri çevrilmiş bir gelin, şerefi lekelenmiş bir kadındır. Eğer onu geri yollarsan Thol evinin şerefini kurtarmak için onu öldürebilir. Büyük bir ihtimalle ona hakaret etmeye çalıştığını düşünecektir."

Elimde Ursula K. LeGuin'in Yerdeniz serisinden "öteki rüzgar". açıp baktığım sayfada yazanlar bunlar:)

kitabın son sayfasında notlarım var...

metod A2
çağdaş sos. teo. A2
kent sos. A2
Gelişim psi. A1
Aylin A1

10 Haziran 2011 Cuma

güneş





sezonun şortlu ilk günü...

ayakkabılardan kurtulmuş çimenle buluşmuş ayaklar... çimenlerde yatarak geçirilen 1,5 saatlik kaçamak. kulağımda mabel matiz. keyifsiz olacak hiçbir şey yok.

baktığım gök bu.



7 Haziran 2011 Salı

hopa, giden günler ve tıklamak için birkaç link


geçen hafta pazartesi yazmışım en son. neler olmadı ki 8 günde.

memleket meseleleri çokça yordu, üzdü, endişelendirdi ve dellendirdi bizi. detaylıca anlatmaya gerek var mı bilmiyorum ama özet kıvamında birkaç yazı linki vereyim hemen...

özet minvalinde buraya bir tık.

hopa'da öldürülen dostumuz, yoldaşımız metin lokumcu için şuraya bir tık.

hopa'da yaşananlar üzerine yapılan protestolar için buraya bir tık.

yaşananlar üzerine alper taş'ın yazdığı yazı için buraya tık.

hopa'da yaşanan olaylar için yapılan protesto sonrasında takip edilip 20 tane polis tarafından kalçası kırılana kadar dövülen Dilşat'ın açıklamaları için buraya tık.

- bütün bunlardan ayrı, BirGün gazetesi sorumlu müdürü İbrahim Çeşmecioğlu bir süre önce beyin kanaması sonucunda hastaneye kaldırıldı. hala orada... çıksa artık.

barış ince çok güzel yazmış okuyunuz... tık


*günlerin getirdiği şarkı da bu....