28 Nisan 2011 Perşembe

28.04.2011

"Mia Aioniotita Kai Mia Mera" (Eternity and a Day) from Kiarostami on Vimeo.

bir sürü şey birikiyor yaz(a)maya yaz(a)maya...

baba 3 hafta sonunda yine hiçbir teşhis konulamadan taburcu ediliyor. 3 hafta hastane sıkıntısı çektiğine mi yanalım, ikinci kez aynı süreçten geçip yine bir şey bulunamamasına mı bilemedim.

iş güç aynı yoğunlukta

bahar da gelemedi zaten

daha ne yazayım ki ben!

*video konudan bağımsız. dolayısıyla bu yazacağım da: "belki de bilmemek ve hayal etmek daha iyidir."

23 Nisan 2011 Cumartesi

her neyse

bitmez bahar temizlikleri başladı yine. her şey bitmiş gibi fotograflara el attım sabah sabah. yatagın üstüne döktüm tüm fotografları. uzun zamandır yapmak istediğim albümleme işine girişeyim dedim. ne güzel anılar biriktirmişim dedim çoğunlukla. sonra bir fotograf geldi elime, azıcık içim daraldı. ama azıcık.. redd dinliyordum yine. ve gelmiş geçmiş en efendi özlem şarkısı çıktı.

dinleyin hak vereceksiniz...


*fotograf düzenleme hususundaki motivasyon gitti tabi. tüm fotograflar kutulara doldu. kalktı dolabın üstüne. belki yarın yine çıkarlar:)

21 Nisan 2011 Perşembe

masal

Masal from Redd on Vimeo.

redd bayıla bayıla dinlenilen bir gruptur zaten. böyle bir kliple görmezden gelmedikleri, cesaret ettikleri için tebrik etmek lazım kendilerini.

tam da basılmayan kitaplar toplatılmışken

tam da dün ibrahim oruç polis tarafından öldürülmüşken, ölü bedenine tekmeler yağdırılmışken...

içimizdekileri dışavuran redd'e teşekkür olsun...

sözlerini de yazalım tam olsun (alınteri değil copy-paste)

şu an son kez bakıyorum kendi gözlerimden
yakında değiştirecekler beni, istemeden
ben mi seçtim ki bu oyunu, kurallarını seveyim?
bir zar atımı diyordu adam, belki de önce onu dinlemeliyim

inan çok zor
bu küçük ellerle dünyaya tutunmak
çok zor, inan çok zor

gölgesi düşerse ruhuma benden önceki her şeyin
perde açılmadan önce kendime gelmeliyim
ben mi diktim ki bu kostümü, neden giyeyim?
hayat başladığı gibi biter
belki de rolümü boşvermeliyim

inan çok zor
bu küçük ellerle dünyaya tutunmak
çok zor, inan çok zor

10 Nisan 2011 Pazar

şüpheli şairin şiiri

yine uyku yok ki bana bu gece. başladık yine...

bu da gecenin şarkısı olsun

çeşmim, çarem, çarmıhım
cümlen kopkoyu bir bıçak sırtında yana yana sevişmeye benzer
sihrim, sahim, sarhoşluğum
hücren kan kırmızı bir güneş batımında üşüyerek sevişmeye* benzer
gel yetimimden bir kez ısır beni
gel yittiğimden savur tekrar bul beni
ben mahremimden bir cam çocuk yontmuştum sana
bir bahar vaktiydi, hamdım
titredim dalında duysana
şimdi yürekte kuyu kuyuda et kemik
ve yaralı yamalı bir çıkrık sesi
seni ağladık aynı kahvenin köşesinde
günlerden pazartesi

8 Nisan 2011 Cuma

öyle

haftalar sonra 12'yi görmeden uyudum dün gece. (uyku yoktu pek ama herhangi bir şey yapacak motivasyon da yoktu. kafada kuruntulara yol açmamak için uyumak en iyisi denildi.)

saatler 6:00'a ayarlandı ama gün seçeneği işaretlenmediği için saat çalmadı. 6:39'da gözler açıldı. çalışmak gerekiyordu, ama uyanmak istenmedi. 15 dk kadar yatakta dönüldü. en sonunda kalkmak lazım denip kalkıldı.

el, yüz yıkandı. salona geçildi. bilgisayar açıldı. bi' bardak süt koyulup masanın başına geçildi...

maillere bakıldı, blog açıldı. ses yoktu, kapatıldı.

telefonla ilişki asgariye indirildiğinden mümkün mertebe uzak duruldu kendisinden...

süt içildi, mutfağa gidildi, bir elma alındı. saat 7:30 olmuştu ve hala çalışmaya başlanmamıştı.

kafada bi miktar can sıkıcı sorular dolaşmaya başladı, bu hal sevilmedi. yann tiersen arşivi böyle ruh halleri için muhteşemdir denildi, açıldı. güneş de göze girince bi miktar keyif geldi.

defter alındı. bugüne dair "to do list" hazırlandı. listenin başına "sorgulama" yazıldı.

sonra zep geldi. onunla yeni kitaplara bakıldı. servisin yaklaştığı haberini alınca evden çıkıldı... "do; bir külah dondurmaa" şarkısı eşliğinde servise gidildi. el sallandı.

eve dönüldü. keşke çıkmışken sütle gazete alsaydım denildi. gerisin geriye çıkıldı evden, bakkala gidildi. gazeteyle süt alındı. geri dönüldü.

oturuldu masanın başına, çalışıldı bi miktar. sonra çay demlendi, içine bi tutam kaçak çay da eklendi.

çay içildi, çalışıldı, kuruldu kafada bin şey...

sonra bu yazı yazıldı, blogda yazılan en anlamsız yazı belki de...

kime ne?

6 Nisan 2011 Çarşamba

mın dît - ben gördüm

çok uzun zamandır izlemek istiyordum bu filmi. bu akşam planlarında çalışmak, haftasonuna iş bırakmamak vardı aslında ama ben gülistan'ın gözlerini görünce filmi bırakamadım.

teknik olarak iyidir, kötüdür... yorum yapacak yetkinliğim yok ama bu film benim canımı çok yaktı. bittikten sonra da uzun süre sadece durdum bişi yapmadan. sonra sözlükte yazılanları okudum, insanlara şaştım...

çok spoiler vermeyeyim. tavsiye ederim efenim...

film hakkında detaylı bilgi için tık.

if i lay here, if i just lay here...



günün, haftanın hatta son zamanların şarkısı olsun bu... severdik zaten çokça sabah greys anatomy'nin son bölümünü izlerken bir kez daha hatırladık. sevdik çokça yine.

sözlerini de yazayım tam olsun mu? (alınteri değil, sözlükten copy paste:))

we'll do it all
everything
on our own

we don't need
anything
or anyone

if i lay here
if i just lay here
would you lie with me and just forget the world?

i don't quite know
how to say
how i feel

those three words
are said too much
they're not enough

if i lay here
if i just lay here
would you lie with me and just forget the world?

forget what we're told
before we get too old
show me a garden that's bursting into life

let's waste time
chasing cars
around our heads

i need your grace
to remind me
to find my own

if i lay here
if i just lay here
would you lie with me and just forget the world?

forget what we're told
before we get too old
show me a garden that's bursting into life

all that i am
all that i ever was
is here in your perfect eyes, they're all i can see

i don't know where
confused about how as well
just know that these things will never change for us at all

if i lay here
if i just lay here
would you lie with me and just forget the world?