29 Mart 2011 Salı

ada'm

hücredeki adalının rüyası

taş duvar, demir, karyola ve yerlerde sayısız izmaritler,
helanın pis kokusu, rutubetli, sıkıntılı, nikotinli,
insanı serseme çeviren kurşun gibi ağır bir hava,
duvarlar sanki soğuk dalgaları imal ediyor.
istediğiniz kadar üzerinize kalın şeyler giyinin,
oligarşinin hücresinde soğuğu yenmek imkansız.
ranzanın karşısında kafesli demir kapı,
arkasında mehmet.
görevi dakikası dakikasına beni denetlemek
mehmedim utanıyor, kahroluyor.
"askerim ağam n'aparsın" diyor.
aslında o' da tutsak.
ben hücre içinde, o hücre önünde.
günde beş kez büyük başlar bakar içeriye;
yüzlerinde tecessüs.
"çılgın adam, 3-5 kişi ile koskoca karanlıklar
imparatorluğuna kafa tutan adalılar"
ama yine de "çılgın adamın" karşısında
bir eziklik duyuyorlar, o başka,
gündüz, gece diye bir ayrım yoktur hücrede,
zaman ve mekan özümlenmiş artık.
sadece koldaki saattir, geceyi gündüzü bildiren.
işık yirmi dört saat yanar.
bir nefes, bir dumandır yoldaşım.
cigaramı her çekişimde duman olur,
uçar giderim, ta uzaklara,
çoğu kere ada'ma giderim,
cigaramın dumanı, beni memleketime;
ada'ma götürür.
kahpe istanbul'un, kahpe bir bölgesinde,
bir evdeyim yoldaşlarımla beraber.
bu ev, yoldaşlık- dostluk-kardeşlik-mertlik-kazanç ve sevgi evidir.
bu evde, her şey o kadar güzel ve o kadar anlamlıdır ki...
ev de değil ada, ada!
satılmışlığın, kahpeliğin, riyakarlığın, adiliğin
ve her çeşit
aşağılık ve her çeşit yabancılaşmanın karışımı olan,
karanlık denizi'nin ortasında,
güneşi batmayan bir ada.
ben ne şuralıyım, ne buralı,
adalıyım adalı,
ada'm ormanlıktır.
dostluk, yoldaşlık, mertlik ormanı,
bütün ada'mı kaplar.
erdemin güneşi, yirmi dört saat aydınlatır adamı
biz ada sakinleri bilmeyiz karanlığı.
ben adalıyım ey kahpe hücre, ada'lı
doğru ya sen nereden bileceksin ada'mı.
asırlık, feodal,
militarist, hücre.
ya sen, öküze benzemek için kasılan, şişen
haset kurbağa hilkat garibesi bilir misin adamı?
dünya karanlıktır, güneşi batmayan böyle bir ada
yeryüzünde yoktur.
değilmi ki karanlıklar cücesi, zavallı acuze?
ya sen yarasalar şairi, pişkin cacomcho?
değil şiirlerde, masallarda bile böyle bir ada yoktur.
böyle bir ada eşyanın tabiatına aykırıdır.
senin için değil mi karanlıkların kapkara şairi?
senin dediğin eşyanın değil,
karanlığın tabiatına aykırıdır.
karanlık cüceleri, acuzeler, dürzüler...
yarının türkiyesi'nin hayvanat bahçesinde teşhir edilecekler...
ada'm kalabalıktır hain hücre:
elde mitralyözüyle,
sierra maestra'da, falcon'da, vietnam'da
mozambik'te, angola'da, sina çöllerinde...
özgürlüğün türküsünü söyleyenler.
zulme, kahpeliğe, sömürüye karşı...
dişiyle, tırnağıyla üç kıtada karşı koyanlar
benim evlatlarımdır kahpe hücre.
benim adamın ormanlıklarından aldıkları fideleri,
"birer birer dikiyor, kahpeler koalisyonunun dünyasına

kel dünya, ada'mın ağaçlarıyla ayıbını örtüyor,
güzelleşiyor artık.
iyi bak bana feodal duvar, iyi tanı beni.
seni yerle bir edecek adalılar'ı iyi tanı.
ada'm ve hemşerilerinin çoğu ne halde diye
dudak bükme, orospunun dölü utanç duvarı
evet ada'mı karanlığın suları bastı.
evet, benim gibi birçok adalı çirkef suların altında,
ama boşuna sevinme, ada'm batmaz, yok olmaz
ada'm sadece karanlık denizinde yerini değiştirdi.
hepsi o kadar.

mahir çayan


28 Mart 2011 Pazartesi

bundan istiyorum vol:2



daha önceleri yazdığım şu yazıdaki yüzükten sonra iki tane daha istiyorum. yine de favorim birinci yazıdaki kuşlar. istekler bitmez:)


duyduk duymadık demeyin! yeni blog


bi süredir buraları boşladım evet. ama her an geri dönebilirim. zira yeni bi blogla düzenli yazma hevesim geri gelmiş durumda. bu hevesle birlikte kafamda uçuşanlardan oraya yazamadıklarımı buraya yazarım ben de...

-neymiş bu yeni blog?
-efendim yeni blogumuz ısmarlama fotograflar ulvigo'yla beraber açtığımız bir şey (belki ilerde genişler ekip, kimbilir).

-napıyorsunuz siz orda?
- birbirimize fotograf ısmarlıyoruz. elde edilen fotografların altına bir iki kelam çiziktirip yayınlıyoruz. eğleşiyoruz yani bi miktar:)

bekleriz efenim oralara da...

25 Mart 2011 Cuma

çocukluğun soğuk geceleri


dün gece, dalgın karanlık bi saatte, içim daralmışken aldım elime yine bu kitabı. biliyorum aslında öyle ruh hallerinin kitabı olmadığını. iyice karartıyor insanın ruhunu. ne yapsa bilemiyor insan...

neyse geçti gitti. sabah kuş sesleriyle uyandım yine..

bi parça alıntılayım kitaptan...

"karanlık, uzun geceler vardır. kapalı gözlerle uzandığım. birkaç saatin bana ait olduğu karanlıklar. bazan fırtına sesi işitilir. bazan pancurların çinkolarına gür yağmur damlaları çarpar. içime denk gelir yağmurun coşkusu, ıslaklığı. çoğu kez sokak köpekleri havlar. köpek havlamaları, bir köyde ya da orman kıyısında bir evde yattığım duygusunu uyandırır bende. hiç bitmesin isterim havlamaları. sabah kalkınca bahçeye, kıra çıkayım isterim. yazı yazarım bu saatlerde. uzun uzun. hep düşlerde yazmaktır bu. kalkmak isterim. kalkarsam, denize vuran ışıkların parlaklığını görürüm. ve ağaçların koyu gölgelerini. evler, geceden daha karanlıktır. bazı odalarda ışık yanar. uyandığımda yitmiştir yazdıklarım."

16 Mart 2011 Çarşamba

lullaby in yiddish


çok gezmişti bu video bi aralar facebook'ta, bulamamıştım sonra.. öyle gezinirken rastladım. bloga ekleyeyim de gözümün önünde dursun dedim. çok seviyorum hem müziğini hem klibini...

taş uykusu



aslı tohumcu'yu mesleki algı:) sebebiyle radikal'de yazdığı çocuk kitabı eleştirileriyle tanıdım ben. severek okudum yazdıklarını, ufkumu açtı çoğu zaman. sonra bir gün çok sevdiğim erkek egemen site afili filintalar'da yazmaya başladığını farkettim, pek bi sevindim.

Taş Uykusu Aslı Tohumcu'nun okuduğum ilk kitabı. Bir otobüs dolusu insan, bir yolda, her durakta ayrı hikaye. Monologlar, monologlar... Bir yol hikayesi diyebiliriz. Yolcuların hayatlarına baktığımızda şiddetin her türünün nasıl içselleştirildiğini, nasıl da hayatımızın içinde olduğunuz farkediyoruz acı bir biçimde... Bir de yakın tarihimizde yaşadığımız bazı olaylar gözümüzün önüne öyle bir ustalıkla seriliyor ki, hatırlamak zor da olsa iyi geliyor.

Ben kitabı daha fazla anlatmayacağım. Alın okuyun derim. Benim için sırada Abis ve Şeytan Geçti var.

14 Mart 2011 Pazartesi

zor günler


martın 1'inde okuduğum aylık astroloji haritamda mart ayının muhteşem geçeceğini, belki hayatımın aşkını bulacağımı vs. söyleyen susan miller teyzemize buradan sevgilerimi gönderiyorum. martın ilk onbeş günü son yılların en abuk günleriydi herhalde.

önce kedik gitti malumunuz. (bkz: bir önceki post)

sonra 8 mart da dedemi kaybettik. ağırlaşmıştı durumu son zamanlarda yazmıştım şurda. belki içten içe bekliyorduk ama zor oldu. çok zor oldu...

şöyle bir şey yazmıştım sözlüğe sıcağı sıcağına dedenin ölmesi başlığına:

garip bir hissiyat yaşatıyor bünyede. üzüntü desen, değil. onun adına rahatlama desen, değil. garip bir hissiyat dedim ya, öyle işte. çok severim dedemi ben, gerçekten çok. öğrendiğim andan itibaren bir damla bile gözyaşı dökmedim. hep güzel anlar geliyor gözümün önüne. çocukluğum, akyazı, teras, sultanahmet bir de kulağımda hep "napıyosun dede?" sorusuna verdiği "göbek atıyom" derkenki sesi. son ziyaretine gittiğimde iyi görmemiştim hiç, hatırlayamıyorum şimdi o hallerini. hatırlamayayım da hep buradaki gibi gelsin gözümün önüne.

çok özlerim ben onu, şimdiden biliyorum...

sonra cenaze günü zibidi gibi giyinmemden, sonrasında hissizleşmemden en son üzüntüden kaynaklı ufak bir donma tehlikesi atlattım. sonrasında taziyeydi, koşturmacaydı iyice yoruldum. pazar günü göğsüme oturan adam yüzünden kendimi acilde buldum. bi kolumda serum, ağzımda oksijen maskesi 3 saat takıldım. akciğer filmleri vs derken zatüre başlangıcı ve ortakulak iltihabı teşhisiyle bi poşet ilaçla eve sepetlendim.

şimdi üç gün boyunca hastaneye gideceğim bi saat çeşitli ilaçlarla şenlendirilmiş oksijeni alacağımi kafayı bulup evime döneceğim...

hayat zor oluyo bazen...

heee kedik döndü bu arada. küçük olduğu için risk az olsa da hamiledir beki de...




8 Mart 2011 Salı

kedik gitti...

kedik pazar gecesi camdan hop diye aşağıya atladı. önce alt komşunun bahçesinde maymunluk yaptı oynadı, sonra kocaman bi kediden korktu en son apartman görevlimizin iyi niyetli (?!) girişimi sonucunda bilmemkaç tane arabanın bulunduğu otoparka kaçtı. o gün ve sonrasında defalarca elimde mama kabı etrafımda on tane kediyle aradım ama yok:( gelir diyorlar geri... gelsin!

çokça mutsuzum