30 Mayıs 2011 Pazartesi

Yolgeçen Hanı



Toparlanıyor kafam. Aynı sayfayı 3 kez okumadan kitap okuyabiliyorum eskisi gibi, kafamı vererek. keyfim yerinde yani...

Uzun zamandan sonra ilk kez kitapçıya girip kitap aldım. Pınar Selek'in ilk romanı Yolgeçen Hanı.
Okuyunca üzerine yazmak istiyorum. Çok uzun sürmez sanırım.

Depresif haller gitti, hepinizi öbdüm canlar!

29 Mayıs 2011 Pazar

dandini dandini dastana


daha önce bu projeden bir ninniyi koymuştum bloga. şimdi devamı gelsin...

lullabies of the world uzun zamandır rastladığım en heyecan verici projelerden biri. rus animatörler. dünyanın dört bir yanından ninnileri derleyip, animasyon haline getirmişler. hepsini izledim, hepsine bayıldım.

web sitelerinden incelenebilir. buyrunuz

bu da yunanca bir ninni...

27 Mayıs 2011 Cuma

beni de al

Bu kampanya Türkiye‘deki keyfi adalet işleyişinin mağduru olan arkadaşımız Hüseyin Edemir ve onun gibi adalet arayan herkes içindir ve,

ONLAR İÇERİDE İSE BENİ DE AL!

diyenlere bir duyurudur!

Türkiye’de adalet anlayışı “devlete karşı işlenmiş suç” söz konusu olduğunda, suçun soyut biçiminden ileri geliyor olacak, sanıkların “suçsuzluğu ispat edilene kadar suçlu” olduğunu varsaymaktadır. Bu işleyişin gerekleri yerine getirilirken arkadaşımız Hüseyin Edemir ve onun durumundaki birçok arkadaşımız, kardeşimiz, ablamız ve ağabeyimiz mağdur olmaktadır. Bir tarafta Hrant Dink‘in katilleri adaletin ‘keyfi‘ işleyiş çarkına takılmazken; Pınar Selek niye sürgünde kaldı? Hüseyin Edemir neden hala F tipi cezaevinde? Ve… “Suçsuzluğu ispatlanana kadar suçlu” sayılan Hüseyin daha ne kadar adaletin keyfini bekleyecek? Biz diyoruz ki, bu işleyiş, tüm vatandaşları tehdit eden bir anlayıştır!

Hüseyin neden ve nasıl tutuklandı?

Arkadaşımız Hüseyin Edemir Ankara Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) burslu olarak yüksek lisans eğitimi alıyordu. Eğitiminin bir kısmını da Berlin Humboldt Üniversitesi’nde geçirerek, tezini orada hazırlayacaktı. Nişanlanmak üzereydi. Tüm planları polis tarafından yapılan bir kimlik kontrolü sonucu değişti. 2009′da başladığı eğitiminin birinci yılını başarı ile tamamlayıp sömestr tatili için İstanbul’a gelen Hüseyin, 31.01.2010 tarihinde, bir GBT kontrolü sırasında, haberdar olmadığı bir davadan “arandığı” için gözaltına alınıp 01.02.2010 tarihinde çıkarıldığı mahkemede yasadışı sol örgüt üyesi olduğu şüphesiyle tutuklandı. 14 ay içinde 4 mahkemeye çıkan Hüseyin üç ayrı hapishanede tutuldu: Metris, Tekirdağ 1 Nolu F Tipi ve Edirne F Tipi…

Savcı bile beraatini istedi! Hüseyin hala F Tipinde!

12 yıl önce hukuka aykırı olarak yapılan bir aramada elde edildiği söylenen bilgisayar çıktısı bir belgeye dayanan tek delilin geçersiz sayıldığı son duruşmada savcı tarafından dile getirildi ve savcı Hüseyin‘in beraatını talep etti! Ortada suç ve delil olmamasına rağmen, mahkeme “kuvvetli suç şüphesinin varlığına işaret eden olguları” gerekçe göstererek tutukluluk halinin devamına karar verdi. Hüseyin şimdi özgür ve Berlin‘de eğitimini tamamlıyor olabilirdi. Ama Hüseyin şu an suç işlediğini öne sürecek geçerli belge olmamasına rağmen F tipinin adaletsiz koşullarında adaleti bekliyor. Bu arada burslarla sürdürdüğü eğitimi ve bütün bir hayatı ellerinden kayıp gidiyor. Soruyoruz: bir kişinin F Tipi Cezaevinde tutuklu bulunması başlı başına bir cezalandırma biçimiyken, suçu sabit bulunmamasına rağmen Hüseyin neden hala F tipi cezaevinde? Neden sürekli hücre cezalarına, açık görüş yasaklarına maruz kalıyor?

Bu adalet anlayışı içinde hepimiz suçluyuz!!!!

Biz, “kuvvetli suç şüphesi” altında tüm vatandaşların suçlu muamelesi görmesinin ve bu sebep ve gerekçeyle cezalandırılmasının meşru olduğu bu işleyişe karşıyız. Eğer maddi delil olmaksızın bir şüphe durumu hepimizi suçlu yapabilecek ve cezalandırılmamızı meşru kılabilecekse hepimiz suçluyuz ve haykırıyoruz: BİZ DE SUÇLUYUZ O HALDE: BENİ DE AL!

Hüseyin’e Özgürlük İnsiyatifi !

haberdar olmak için sık sık http://huseyineozgurluk.net adresine bakınız...

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Kadınlar Sokağa

Yaşamın erkekler, patronlar ve AKP iktidarı tarafından kuşatıldığı bir ülkede, seslerinin boğulmasına izin vermeyenler, kadın cinayetine karşı yasta değil isyanda olanlar ayağa kalkıyor.

Yasaların kadınların yaşamlarının koruması yönde düzenlenmesi için, işten çıkartılan, güvencesiz çalıştırılan, ev içindeki emeğinin karşılığını alamayan kadınlar yani görünmeyen emek ayağa kalkıyor! Bütün kadınlar sosyal güvence istiyor. Emeklerinin, bedenlerinin, kimliklerinin savaşlarla daha fazla sömürülmesine izin vermeyeceklerini söyleyen kadınlar 29 Mayıs Pazar günü saat 12.30’da Kolej kavşağında buluşuyor.

www.sendika.org 'dan alıntıdır.

23 Mayıs 2011 Pazartesi

erik


hep güzel bi' şeyler olsun öyle yazayım diye bekliyorum. olmuyor, içimden yazmak gelmiyor benim de...

* babanın durumunda bi' değişiklik yok. bu hafta yine doktor doktor gezeceğiz sanırım.

* benim klasik tahlil dönemlerim de başladı. heyecanlı bekleyişler geri geldi. gelmeyeydi iyiydi.

* geleneksel 19 mayıs antalya tatili bu sene side'de gerçekleşti. ilk iki gün pek keyifliydi (ikinci günün sonunda dirseği dağıtmam dışında). cumartesi sabahı kötü bir haberle uyandık. emo çalışanı servet abi'yi bir trafik kazasında kaybettik. çok ani oldu, hepimizi çok üzdü.

*pazar günü yolda kalan araba, şehirlerarası yolda otostop vb. maceralarla cenazeye gittik. insan bi noktaya kadar güçlü durabiliyor, en azından "-mış gibi" yapabiliyor da mezara konulduğu an bitiyor her şey. çok zor. çok. ailesine ve en çok da küçük elif su'ya sabır diliyorum.

*istanbul'a dönüş de maceralı bi yolculuk sonunda gerçekleşti. ilk defa eve dönmeyi bu kadar çok istedim ve ilk defa eve girdiğimde kendimi koltuğa atıp iyi ki buradayım dedim. ilk defa kendimi başka bir yerde bu kadar güvensiz, evde de bu kadar güvenli hissettim.

*velhasıl hayat bu ara fazlaca üstüme gelmeyi sürdürüyor. ama geçecek bu süreç de sanırım.

* ve ben bir süre böyle bıdırdanmak yerine film, kitap, albüm vs. önerilerine geri döneceğim.

*fotograftaki kedi gibi kıvrılıp yatayım istiyorum bi yerlerde hep, bir de erik yiyeyim sürekli...

5 Mayıs 2011 Perşembe

hıdırellez



aslında bu ülkede hıdırellez'e 39 yıl önce gölge düşmüş, hıdır yetişememiş... gitmiş göz göre göre üç fidan. ölümün anlamlısı olur mu bilinnmez ama 39 yıl önce bugün asılan deniz, hüseyin ve yusuf'un avukatları halit çelenk bugün hayatını yitirdi. her yıl mezarının başında andığı denizlerin yanına gitti. bşr arkadaşım şöyle bir şey yazmış bugün üstüne söz söylemeyeyim: "Halit Çelenk Denizlerin yanına göçmüş. 6 Mayıs'ta sarılacakmış onlara. Çok sevmişti onları, çok özlüyordu ama ama saatini kurduğunu bilmiyodum."



ankara'dayken benan'dı bu hıdırellez işlerinin dürtücüsü. hiçbir şey yapmasak sabah kırmızı kumaşa sarılı paralarımızı tutuştururdu elimize... istanbul'a yerleştiğimden bu seneye kadar 3 senedir ahırkapı'ya gittim. ama evde dilenen dileklerin tadı olmadı. beraber bir şey yapabilmek sanırım mesele.

ve bugün ben, tek başıma paraları hazırladım; bir kendime, bir ablama (benan kendine yapmıştır çoktan). kağıda dileğimi çizdim, tek olsun büyük olsun dediğim için biraz zor oldu seçmem.. toprağa gömüldü dilek, dala asıldı paralar. güzel olsun her şey diye bütün bunlar...

bunu da dinleyelim...

3 Mayıs 2011 Salı

aşk örgütlenmektir


biraz gecikmiş bir haber olacak ama yine de duyduk duymadık demeyiiiiiin, bandista'nın yeni albümü çıktı. buradan dinleyebilirsiniz, indirebilirsiniz, dağıtabilirsiniz.

benim favorim aşk şarkısı. en önce onu dinleyin. ben de sözlerini yazayım tam olsun:)

aşk inadına, aşk devrimdir
mağlup, galip ve nikbindir
her sabah, her gece
mücadeledir

aşk bir molotof kokteyli
bazen elde kalem misali
daim doğrudan eylemdir
pasif direniştir

aşk istanbul’da bir sokak
berlin’de bir squad
b1r, i2i, 3ç bazen binlerdir
aşk örgütlenmektir

aşk meydandır, aşk aleni
maskesiz yürümektir
kırılmış bir tüfektir
müşterektir

aşk bir kadim punk tutumu
karakızıl bayrak oldu
mor, yeşil ve pembedir
rengarenktir

aşk ankara’da bir meydan
atina’da yanan çam
alevler içindedir
aşk diyalektiktir