kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitap etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ekim 2009 Perşembe

büyükler için çocuk kitapları

bu derleme daha önce Madde Bağımlısı 'nda da yayınlanmıştı. Ama madem ben yaptım benim blogumda da bulunsun dedim:D

Çocuk kitapları içimizdeki çocuk yan… Huzursuz hissettiğimizde, iş yaşamının hırslarından bunaldığımızda, ikili ilişkilerde çıkmaza girdiğimizde okunası kitaplar çünkü tüm bu sıkıntıların çözümünü içlerinde barındırıyorlar. Aşağıdaki liste bizim en çok sevdiğimiz çocuk kitapları. Dönem dönem değişebiliyor. Belki farklı konseptler ve yeni kitaplarla yeniden maddeleriz… :)

1. Küçük Prens

Küçük Prens sadece çocuk edebiyatının değil dünya edebiyatının da başyapıtlarından biri. Her yaşta okuyabileceğimiz her okuyuşta farklı şeyler alabileceğimiz bir kitap.

“unutma, dedi tilki, gülün için harcadığın zamandır gülünü bu kadar önemli yapan.”

2. Küçük Kara Balık

Gölden çıkıp büyük denizlere ulaşmadan önce herkesin okuması gereken Samed Behrengi eseri.

“küçük balık denizi düşünüyordu. bu düşünce onun zihninde birgün gerçekleştireceği bir amaçtı. ona göre hayat yalnızca yemek, uyumak, küçücük; dünya sandığı gölde yaşamak değildi.”

3. Her şeyin Öyküsü

Çocuklara dünyanın oluşumunu ve evrim sürecini anlatırken kitabın içinden çıkanlarla çok eğleneceksiniz. Kitabın her yanından bir şeyler çıkıyor ve son derece esprili bir dil kullanılmış.

“Çok uzun süre önce hiçbir şey yoktu.Ne uzay, ne zaman, ne gezegenler, ne insanlar, ne ben, ne de sen, hiçbir şey.
Ve birden bire …”

4. Cömert Ağaç

Shel Silverstein’in her yaştan okuru için hazırladığı bu kitap “Almadan vermeyi, karşılıksız olsa da sevmeyi, vermenin bir mutluluk sebebi” olabileceğini anlatıyor.

“Bir zamanlar bir ağaç vardı ve küçük çocuğu çok sevdi…”
“Gel çocuk, gövdeme tırman, dallarımda sallan,elmalarımdan ye, gölgemde oyna ve mutlu ol.”

5. Atık mı? Hiç Dert Değil!

Çevre bilincini çocuklara aşılamamız için önce kendimiz edinmeliyiz değil mi?

“Daha az israf eder ve dönüştürebileceklerimizi ayırırsak, daha az çevre kirliliği olur ve bizler güzel dünyamızda daha uzun süre yaşayabilir, dumansız havayı solur, temiz sularda yüzer, çöpsüz ormanlarda ve dağlarda gezebiliriz.”

6. VINNN!…

Günlük yaşamın koşturmacasında yaşadıklarımızın ne kadarı yaşamak istediklerimiz; bir şeyler için koştururken diğer yandan neleri kaçırıyoruz? Kesinlikle yoğunluktan şikayet eden herkesin okuması gereken bir kitap. Aslında sadece Serap Deliorman’ın çizimlerine bakmak için de edinilebilir:)

“Çocuk olmak hiç kolay değil. Neden mi? Çünkü büyüklerin bizimle ilgilenmek için hiç zamanları yok. Galiba eskiden herkesin daha çok zamanı varmış. Ama dedelerimiz onu çok kullanmışlar ve anne-babalarımıza pek bir şey kalmamış.”

7. Renkler Küsünce

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde yer alan insan haklarını renklerle ilişkilendirerek kurgulanan masal her yaştan insanın keyifle okuyabileceği türden.

“Bilge ve baykuş bu işaretlerden insanlığın özgürlüğü ve eşitliği kaybetmeye başladığını anladı. Herkesin cinsiyet, ırk, din, ülke, din farklılıkları gözetilmeden eşit haklara sahip olmaları gerektiğini hatırladılar.”

8. Doğumgünü Hediyesi

Behiç Ak’ın çizimlerinden oluşan bir hikaye bu. Kelimeler yok, çünkü kelimelere gerek yok:)

9. Koyunların Masalı

Kara koyunlarla ak koyunların sadece renkleri sebebiyle birbirlerinden ayrılmasının hikayesi… Üstelik de ortak çocukları olan alaca koyunlar var bir de… Ayrımcılığın, hatta ırkçılığın ortaya nasıl çıktığını, ne gibi sonuçlar doğrurduğunu ve ne kadar yanlış olduğunu bir çocuğa bundan daha güzel şekilde anlatmak sanıyorum mümkün olmaz.

10. 1000 soru 1000 cevap

Doğa, Spor, Bilim, Kültür vb. alanlardan titiz bir seçimle oluşturulmuş 1000 soru ve 1000 cevap. Hem çocuğunuz hem de sizin için eğlenceli bir genel kültür kitabı. Madde madde olması sebebiyle zaman zaman sayfaları karıştırılıp bir kaç sorunun cevabının öğrenilebiceği; her gün bir sorunun cevabını öğrenelim deseniz nerdeyse 3 yıl idare edecek başarılı bir kaynak kitap.

“Tekel Nedir?
…Bir ürünün tekelini elinde tutmak, o ürünü yalnızca o firmanın üretme iznine sahip olması demektir. Örneğin çay ve şeker ülkemizde yakın yıllara kadar devlet tekelindeydi.”

19 Ekim 2009 Pazartesi

aşk



sıkı bi elif şafak takipçisi olduğumu söyleyemem. hatta dili yorar bazen beni. "baba ve piç" ve "siyah süt" dışında bitirebildiğim kitabı da yoktu bugüne kadar. "aşk" biteli bir hafta oluyor. severek, keyifle okudum. sıkılmadım hiç. kafam yerinde olsa bir çırpıda bitirilebilir. bu denli ilgimi çekmesinin bir nedeni de mevlana okumaya başlama sürecinde elime geçmesi kitabın belki de. iyi geldi bu kitap bana. bakalım neler kaldı?

"Peki ne zaman bıraktın beni sevmeyi?" (ben bunu okuduğum gün bıraktım:)

Zira her ne kadar bazıları aksini iddia etse de, aşk dediğin bugün var yarın yok cici bir histen ibaret değildir.

Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. "Aman sakın kendini" diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: "Bırak kendini, ko gitsin!"
Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!

Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.

"Tevekküléden bahsetmişsin. Bu kelimeyi hayatımda hiç kullanmadım! İtiraf etmeliyim sözünü ettiğin türden bir teslimiyeti hiç yaşamadım. Bende sufi kumaşı yok zaten. Ama bir şeyin farkındayım: Jeanette'le aramız ancak ben diretmeyi ve müdahale etmeyi bırakınca düzeldi. Yoksa benim zorlamamla değil. Tevekkül buysa eğer, işe yarıyormuş.

Ne yöne gidersen git, -Doğu, Batı, Kuzey ya da Güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.

Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.

Hakk'ın karşınaçıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. "Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir" diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

Bizim şarap içmemiz ne keyfimizden,
Nedine edebe aykırı gitmemizden
Bir an geçmek istiyoruz kendimizden
İçip içip sarhoş olmamız bu yüzden

Akılcı kararlar alıp, planlar yaparak hayatımızın akışını denetleyebileceğimizi zannediyoruz. Oysa balık yüzdüğü okyanusu denetleyebilir mi? Bu sadece sahte beklentiler ve hüsranlar yaratır.

4 Ekim 2009 Pazar

"O" Hakkari'de Bir Mevsim




Bugün internette gezinirken filmine rastladım. Çok uzun yıllar oldu Ferit Edgü'nün aynı isimli romanını okuyalı. Hatta ilk kez lise 2'de okumuştum. Ardından üniversite yıllarında da elime alıp biraz keyfini sürmüştüm. Beni çok etkileyen bir roman. Bir çırpıda okunan. Film yüklenirken önce biraz üzerinden geçeyim. Kalmasını istediklerimi yazayım buraya. Sonra da filmini izleyeyim...

- Çaresizliğimi duyuyor, çaresizliğimi yenmek istiyordum. Dalgalarla boğuşulur. Limanlar özlenir. Bir kuytu limanda demir atılır. Fırtınanın dinmesi beklenir.
Sonra yeniden rota çizilir. Sonra yeniden demir alınır. Yola koyulunur.

- Çaresiz
Hadi kaldır kıçını oturduğun minderden
Burda başka bir hayat da olmalı
Onu arayalım
Hadi kalk
Onu bulalım

- Yolcu, bir gün yolunu yitirirsen, artık eski yolunu bulmaya çalışma, yeni bir yol ara kendine.

- Başka İşler
1. Her şeyden önce olduğun yeri iyi belirle. Harita üzerinde işaretle.
2. Kimsin, bunu bil. Neyin sahibisin, bunu bil.
3. Düşleri bırak, gerçeklere bak
(Unutayım mı denizleri, eski sevgilileri, eski sözcükleri, dünü, yarını?)
4. Yalnızlık yasak
5. Kendine bir başka yurt arama
6. Yeni bir dil öğren, yeni bir dil yarat kendine.
7. Burasını öğren, burasını bil. Bu insanların dilini, buranın iklimini, bitkilerini, hayvanlarını, kurtlarını, silahlarını, ölümlerini
8. Tanrıya olan inancını yitirdinse insanlara inan. Tanrıya güvenin yoksa, insanlara güven
9. Başına ne gelirse gelsin, nerde olursan ol yaşamını sürdürmeyi bil.
10. Gereksiz sorular sorma
(Mutluluk soruların bittiği yerde başlıyor olmalı. Öyle mi?

- Kimi zaman bocalıyorsam, çaresizliğimden bu
Kimi zaman, bu dağ başında, yeryüzünün ayaklarımın altında sarsıldığını ve önümde dipsiz bir kuyunun açıldığını görüyorsam, bu, biliyorum, eski günlerden kalma haftalarca, aylarca denizin ortasında yaşanılan yalnızlıkların bıraktığı, silinmeyen bir iz. Bir kalıtım.
Aşılması gereken
kolay kolay aşılamayan
derine bir ben yapışmış
ve bir gece seni uykundan uyandıran
eski sesler, bir yığın sesler
çocuk viyaklamaları, kadın inildemeleri, ağlayışlar, sirenler...
dağ başında da gelip bulurlar seni.
buldular beni.

12 Eylül 2009 Cumartesi

kalanlar


Tezer Özlü'nün bu fotografı her gördüğümde beni çok etkiler. 43 yaşında ölümü seçmiş olması belki de içimi acıtan, bilemedim. "Kalanlar" dönem dönem tekrar okuduğum kitaplardan... Dün gece rüyamda eskiden çok sevdiğim biri bu kitaptan bi bölüm okuyodu bana. Sabah kalkar kalkmaz kitabı elime aldım. Öyle bir bölüm yok tabi:) Neyse elime almışken yazayım istedim Tezer Özlü 'den kalanları...

-İçiçe geçe yaşamlar vardır.
El örgüleri gibi.
Bu örülen giysi sizin sırtınızda da olabilir,
karşınızdaki bir insanın sırtında da.
Renk renk motifler. Ya da düz.

- Ceset kokmuş ettir. Güzel, peki peynir ne? Sütün cesedi.

- Baskıya başkaldıran her zaman haklıdır.

- Annem ve babam gibi, tüm kentler, ülkeler, günler, geceler, her gökyüzü de uabancı kaldı bana. İnsanlara daha fazla yaklaştıkça bu saydıklarımdan daha fazla uzaklaşıyorum. Gökyüzünden, onun ışıklarından, gün batımlarından, karanlıklardan ve bulutlardan, kendi çıktığım karanlığa ulaşıncaya kadar ondan uzaklaşacağım.

- Dayan bunai diye düşündüm. Senin düşüncelerini değiştirip kendilerinkine nasıl olsa uyduramayacaklar. Seni görmek istedikleri gibi olmayacaksın hiçbir zaman. Tanımadığı sürece her acı dayanılabilir.

- Babam ölemiyor, çünkü yaşamaya başlamadı.

- Bir şeyin değişmesinden ve hiçbir şeyin değişmemesinden korkuyorum.

- Hiç kimseyle birlikte yaşlanmak istemiyorum, kendimle bile ( ve yaşlanmamayı tercih etti)

- Çocukluğumuz üzerine kabus gibi çökmüş eski kuşaklar, bilinçli yıllarımızı da elimizden almayı başaramayacak. Biz mutlu isek, mutlu olmayı istediğimiz ve bunun için çaba harcadığımız için mutluyuz.

- Özlem duygusu bende giderek ölüyor. Ancak çok sık gördüğümü ya da ölenleri özlüyorum.

- Güç ve korku her zaman yanyanadır.

- Yaşanan an da anı olacak.

- İnsanın başkalarına söyledikleri kendi duymak istedikleridir. Yazdıkları, okumak istedikleridir. Sevmesi sevilmeyi istediği biçidedir.

25 Ağustos 2009 Salı

kabuk adam


Bırakamadım kitabı elimden, bir çırpıda okudum. Kalmak isteyip gitmek, geçmişten gözlerini alamamak... Kabuk adam'dan kalanlar:

"Bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı veremez, özellikle de mutluluğu hatırlamak kadar. Unutamamak. Belleğin kaçınılmaz intikamı. Herhangi bir iz taşınıyorsa eğer, bu bir zamanlar bir yara açıldığındandır."

"Cennetle cehennem iç içedir, ancak bir katil bir peygamber olabilir ve insan bir başkasına, aynı karabüyü ayinlerindeki gibi, dönüşebilir, çünkü insanın tam zıddı yine kendisidir."

" Mutlak güven ve korkunç bir ölüm korkusu arasında gidip gelen bir sarkaç sallanıyordu beynimde. Sonraları onda da, o uzun yürüyüş boyunca, böyle bir sarkacın sallandığını anladım; o da beni ölüdrmek ile bana aşık olmak arasında, her an değişen seçimler yapıyordu."

"Şu anda benden kaçıp gitme"

"- Bana güveniyor musun?
- Bunu sorman çok tuhaf. Gözlerine bir kez bile bakmam yetti sana güvenmeme."

"cehenneme giden yolların iyilik taşlarıyla döşendiğini söylerler. taşların altını kaldırıp bakın, göreceğiniz şey ikiyüzlülüktür."

"bugün artık biliyorum: hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül, tek armağan, sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı, ilk fırsatta katlederiz. sonra da, ömür boyu, bu asla bağışlanmayan günahın lanetini sırtımızda taşırız"

30 Temmuz 2009 Perşembe

küçük kara balık




"küçük balık denizi düşünüyordu. bu düşünce onun zihninde birgün gerçekleştireceği bir amaçtı. ona göre hayat yalnızca yemek, uyumak, küçücük; dünya sandığı gölde yaşamak değildi."

"ben yaşamanın nasıl birşey olduğunu öğrenmek istiyorum; durmadan aynı şeyleri yapmak, yaşlanana kadar başka birşey yapmadan yaşamak olmaz; dünyada yaşamanın anlamı bundan daha fazla olmalı"

kaçıncı kez okuduğumu bilmiyorum. dün gece kendime kitap okumak için dikilirken kütüphanenin önünde elim birden bire ona uzandı. yine bir solukta okudum, yine gözlerim doldu. "küçük kara balıklar çoğalsa, her yere dağılsalar keşke" diye geçirdim içimden. ve olabildiğince çok çocuğun bu kitabı okumasını sağlamaya karar verdim:)

bu arada bu kitabı her okuduğumda yazarını düşünürüm 29 yaşında katledilen Behrengi'yi. Küçük Kara Balığın denize ulaşmak için geçtiği nehirde ölü olarak bulunan Behrengi'yi...