Bilen bilir Ece Temelkuran'ı çok severim ben. Pazar günü okumamıştım yazısını. Tam da dün "gitsem" derken, bugün bu yazıyı okudum. Tam da bu istediğim "pazar hayali" gerçek olsun!
"Hava bir tuhaf. Hayal kurmaya yönelik bir tutum var havada. Kaçmaya müsait bir bulutluluk.
Bir balkon olsa şimdi. Kimsenin seni tanımadığı bir şehirde. Kahvenin içine konyak kendiliğinden düşse, kocaman bir hırkanın içinde olsan şimdi sen. Bir şeyi terk etmiş olsan. Mesela bir şehri. Mesela kendini, yüzünü filan mesela. Sadece otelin kat görevlisi bilse ismini, sadece tesadüfen. İsminin yanlış telaffuz edildiği bir şehir olsa bu, sen de artık başka bir isme sahip olsan.
Biri gelse...
Üstünde kocaman kocaman giysiler olsa, kocaman bir kazak, kocaman bir pantolon, kocaman çoraplar, iç organlarına kadar ısınmış olsan. İçeride televizyonun sesi açık olsa ve çok güzel müzikler vardır ya, hani günün üzerinde bir buğu yaratan, hayatı photoshop’layan müzikler, onlardan biri çalsa. Bir kitap okuyor olsan. Şöyle kocaman bir şey. Çalışıyor olsan hatta, altını çize çize. Bir şey öğreniyor olsan kitaptan. Koltuk tam sana göre olsa oturduğun, sehpa öyle. Sen tam kendine göre olsan. Bir papatya kadar dengeli.
Tam sen kitabı bitirdiğinde, gözlerin ağrıdığında biraz, kapı çalsa. Uzun zamandır görmediğin, artık aramaya da utandığın biri, seni hiç utandırmadan kapıda dursa. Çok eski bir dost olsa bu. O kadar eski olsa ki arada geçen zamanda ne olup bittiğini konuşmadan sohbet edebilsen. Gülsen gülsen..."
devamı için buraya efenim:)
huzur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
huzur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
13 Ocak 2010 Çarşamba
1 Aralık 2009 Salı
bir tatlı huzur
akordeon sesini severim. her an ve her koşulda huzur verebiliyor bana. aslında küçüklüğümden beri severim ama bundan bir süre önce o sese duygusal anlamlar da yükledikten sonra ayrı bir yer oldu kalbimde:D ankara'da yaşarken ben daha başkaydı tabi her şey. bazı haftasonları akordeoncu geçerdi kapıdan. saçma sapan bir gülümsemeyle kalırdım. "benim için gelen akordeoncu"ydu o çünkü:) burada hemen hemen her pazar oturduğum sokağa bir akordeoncu geliyor. uzun uzun çalıyor, huzur verip gidiyor, sadece huzur:)
23 Kasım 2009 Pazartesi
maddeli keyifler:)
haftasonu sapanca pek güzel, pek keyifliydi. maddeleyelim:)
-yol boyu uyku
-inince anne poğaça ve böreğiyle kahvaltı-sahilde yürüyüş, mısır keyfi. ayakları göle sokmamak için kendini zor tutuş. (fotograf altta)
-sapancanın ne güzel bir yer olduğuna bir kez daha ikna olunması " ah bi de zihniyet birazcık değişse" diye yakınmalar
- bir kez daha bisiklete binme konusunda ne kadar beceriksiz olduğumu anlamam, (zaten kostümümle sapanca halkının dikkatini çekmişken bir de durduramadığım bisikletimde bıdır bıdır söylenmem tuz biber oldu:))
- bisiklet macerası öncesinde bir koruda biraz fotograf:)
- eve gidiş, bahçede fotograf keyfi. soba yakma çalışmaları, zafer, küçük birer sandviç veee ilk film "garden state":)
- ilk filmden sonra makarna yapma girişimi, başarısız sonuç, hamur gibi bir makarna, makarna üzerine sos niyetine alınmış ton balıklarının ekmek arasına konulması va tokluk:) (tabi ki makarna pişirebilen insanlarız, tek sorunumuz tüpün bitmesi ve sobada makarna yapmaya çalışmamız:))
- ikinci film öncesi biraz sohbet muhabbet, "before the rain", şarap, kaşar peyniri, belki biraz da örgü:)
- sırada tarafımdan seçilen üçüncü film "the fall" (daha önce izlediğim bir filmi seçmemin sebebi, tabi ki uyuyup kalırsam birşey kaçırmış olmamak:)) nitekim ilk 20 dk da sızdım koltukta. arada uyanıp vızır vızır olaya müdahale ettiğim ve hatta horladığım doğrudur.
- burdan sonrası özet:)
uzuuun bir uyku, çay, poğaça, soba, mandalina kabukları, misafirler:) mantarlı kaşarlı gözleme, bisikletleri geriye götürme sorunsalı:)
-21.37 de trene biniş, kafam önüme düşe düşe uyumam ve geceyarısı sularında eve dönüş.
kısacası pek güzeldi, pek keyifliydi, daha sık yapılmalı:)
20 Kasım 2009 Cuma
pırpırık
17 Kasım 2009 Salı
sadece fotograf
pek keyifliydi kısacası.
11 Kasım 2009 Çarşamba
olamaz mı? olabilir...
geçenlerde bir muhabbet döndü bu şarkıyla ilgili, garip bi heyecan hali filan... uzun zaman sonra tekrar takıldım ve gün içinde bir iki kez dinliyorum mutlaka. garip hissiyatlara sokuyor bu şarkı beni her dinlediğimde. bazen umut oluyor bu hissiyat bazen de umutsuzluk. bir yandan bunları daha önce hissettiğimi düşünüp umutsuzluğa kapılıyorum. öyle zırt pırt hissedilecek şeyler değil ki bunlar. di mi ama? bi yandan neden olmasın diyorum. zaten anlatılmak istenen de o "neden olmasın?" kısmı sanırım.
olur olur bal gibi olur diyerekten çekiliyorum huzurlarınızdan.
ve şarkının sözlerine dikkat!!
hiçbir neden yokken, ya da biz bilmezken tepemiz atmış... ve konuşmuşuzdur.
onca neden varken ve tam sırası gelmişken hiç bir şey yapmamış ve susmuşuzdur.
aynı anda aynı sessiz geceye doğru içim sıkılıyor demişizdir.
aynı sabaha uyanırken kim bilir aynı düşü görmüşüzdür. olamaz mı? olabilir.
onca yıl sen burada
onca yıl ben burada
yollarımız hiç kesişmemiş
şu eylül akşamı dışında
belki benim kağıt param, bir şekilde, döne dolaşa senin cebine girmiştir.
belki aynı posta kutusuna değişik zamanlarda da olsa, birkaç mektup atmışızdır.
ayın karpuz dilimi gibi batışını izlemişizdir deniz kıyısında.
aynı köşeye oturmuşuzdur köhnede belki birkaç gün arayla olamaz mı? olabilir.
onca yıl sen burada
onca yıl ben burada
yollarımız hiç kesişmemiş
şu eylül akşamı dışında
bostancı dolmuş kuyruğunda sen başta ben en sonda öylece beklemişizdir.
sabah 7.30 vapuruna sen koşa koşa yetişirken, ben yürüdüğümden kaçırmışımdır.
aynı anda başka insanlara, seni seviyorum demişizdir.
mutlak güven duygusuyla, başımızı başka omuzlara dayamışızdır olamaz mı? olabilir.
onca yıl sen burada
onca yıl ben burada
yollarımız hiç kesişmemiş
şu eylül akşamı dışında
1 Kasım 2009 Pazar
gugli gugli gugli be gone!
uzun zamandır ilk kez hiç programsız bir haftasonu geçirdim. yapmam gereken hiçbir şey olmadan, buluşmam, görüşmem gereken kimse olmayan, mümkün olduğu kadar sınırlı sosyalleşilen bir haftasonu. önce cuma gecesi. ani verilen bir kararla beyoğlu sınırlarında bulduk kendimizi. cansu, begüm ve been:) sonradan yanımıza eklemlenen ibo ve fethi'yla muhteşem kadro tamamlandı. önce çok keyifli bir sohbet, sonra 2. sınıf bir barda çılgınca içmeler (gelsin biralar gitsin tekilalar), dans etmeler. gecenin sonunda atılan bir tokat. zorlanan sınırlar vs. her şeye rağmen güzel bir gece.

bu fotograf eskilerden ama çok da güzel yansıtıyor cumartesi günümü. tüm gün evin çeşitli noktalarında uyukladım. miskinliğin doruklarındaydım resmen. çok da güzel dinlendim. pek de güzel oldu. hiçbişi yapmamak çok güzel bişi. 20 sayfa kitap okuyayım, bir saat uyuyayım. hayat bayram olsa mode on:)

ve pazar günü. gece 4'te yattım, sabah 10'da annemin ısrarlı telefonu sonucunda kalktım. erken başladım kısmen güne. güzel bir kahvaltı. anne babanın dibinde güzel birkaç saat. sonrasında ufak bir alışveriş. sonraaa cancağzım benito'm yapmış cevizli elmalı kekini, geldi. ben de kısır yaptım yanına. yedik bi güzel. ve bir gün önce bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine izlemeye heveslendiğim "the fall"u izlemeye koyulduk. çok uzun zamandır izlediğim en güzel filmdi galiba. kelimenin tam anlamıyla büyüleyici. öncelikle filmde görsel doygunluğun doruklarına çıkılmış. nasıl bir bütçe varsa saniyelik görüntüler için onlarca farklı mekanda çekimler yapılmış. istanbul galata mevlevihanesi'nden de görüntüler var. oyunculuk desen apayrı.(bu arada alexandria gibi çocuğum olacağını bilsem bi şekilde hemen doğuracağım. nasıl güzel bir şeydir o.) fazla da uzatmayayım. benim başucu filmlerimden oldu bu film. 15 kez izlerim artık. hiç vakit kaybetmeden edinin bence:)
sevgiler, saygılar...
29 Ekim 2009 Perşembe
dumbo
Bugün Zeyno'yla birlikte bir kez daha izledim Dumbo'yu. Annemle babam da vardı. Onlar bile direkt hatırladılar, anlayın artık nasıl psikopatça izliyormuşum :) Tuvalet eğitimi aldığım dönemlerde babam videoya Dumbo'yu koyarmış. Ben de ta ki popomda oturağın izi çıkana kadar oturup izlermişim. Hey gidi günler. Çocukluğumdan hatırladığım ilk karelerde hep Dumbo var. Ben ki çocukluk anılarımı çok net hatırlayamam Dumbo'yu bu kadar net hatırlıyor olmam garip. Belki de o yüzden yıllar sonra ilk kez izlediğimde ağladım bir sürü (tamam genel olarak duygusal bi hatunum ağlarım ama bu başka)
24 Ekim 2009 Cumartesi
zeyno'yla cumartesi
ablamın bitmek bilmeyen ev düzenlemelerinden biri için bugün çoğunlukla zeyno'yla başbaşaydık öğleden sonra. önce bir hamur yapma partisi yaptık. bu benim gözümün ayarı olmamasından pek başarılı olmadı. şöyle ki; her şeyi zeyno yapsın sitedim unu, suyu verdim o koydu. ama çocuğa verirsen bi bardak su, döker hepsini tabi. vıcık vıcık olur hamur sonra. bir de üzerine ekleyecek un kalmamışsa kalırsın öylece. neyse ki galeta unu vardı. onu ekledik de biraz kıvamlı (zeyno'nun deyişiyle "kumlu" bir hamurumuz oldu.) Ellerinin hamurlanmasına bayıldı bu arada. "Çok vıcık oldu ellerin gel yıkayalım" dedim. "mıncık mıncık oynuyorum ne güzel" dedi :D neyse hamurla oynama faslımız da baya uzun sürdü. sadece çiçek görüntülendi ama çöp adam,çöp bebek, çöp abla, çöp dede yapıldı. Çöp dedeye itinaya göbek yerleştirildi, bir de koluna alçı. Hamuru toplarken kenarda kalmış ufak bir parçayı alıp "bu küçük burda kalmış, oynamamız lazım onunla, üzülür o!" demesi dumura uğratmadı değil:)
sonra bitmek tükenmekbilmeyen kitap okuma seansı başladı. Kipitap'ın yeni kitaplarını test etme görevini başarıyla sürdürüyor Zeyno. Bugün de test okumalarımız vardı. Kitaplar testi geçti.
Sonra sırasıyla denge kaktüsü (ki fotograftaki hüzüne dikkatinizi çekmek isterim, dertlendi kuzum yeterince büyük olmadı diye ağaç), uyumama için direnme seansı, uzaktaki parka gitmek için yola çıkış arabada uyuyakalma (bayılma desek daha doğru oalcak belki de), bir saatten fazla uyku, parkta oynamaca, evde kudurmaca :) (gerçekten kudurmaca ama kaşla göz arasında kırılan bardaklar, kovaya sokulan ayak, çıkılan pencere kenarı vs.)
Pek pek keyifliydi cumartesi anlayacağınız. Darısı "pazar"ın başına:)
yatayım mademse ben:)
30 Eylül 2009 Çarşamba
günün şarkısı vol:2
Lemon tree
Yükleyen ss370.
arka arkaya defalarca dinleyebildiğim bir şarkı bu. azıcık içimi huzurla doldurabiliyor. mesela bu sabah arka arkaya 7 kez fln dinledim galiba.. yine dinleyelim de huzurluca uyuyalım
11 Eylül 2009 Cuma
gecikmiş bir haftasonu hikayesi
haftasonunun kısa özeti yukarıdaki fotograflar. biraz fazla dolu bir program olsa da pek keyifliydi.
maddeli olarak anlatmak daha kolay olacak sanırım:)
- güzel güzel birsürü yemek. (çok hamarat arkadaşlarım var vallahi)
- gelenekselleşmesini can-ı gönülden istediğim "gizli hedef partisi" (tamam bu sefer asya'yı elde edememiş, hatta koskoca dünya üzerinde iki askerle kalakalmış olabilirim. ama azimliyim:))
- geceye dair tüm fotograflarda gudubet maskemi takmış olmam eğlenmediğim anlamına gelmez.
- zavallı mojo'nun başına gelenler:) (hayvan dediğin de kiminle aşık attığını bilecek ama değil mi?)
- yine bir köşede sızış ve ilk gecenin sona ermesi:)
- cumartesi sabah erkenden kalkış, kadıköy'de başak ve yağmur'u bekleyiş. çoook ama çok sıcak bir hava.
- motorla heybeliada'ya gidiş. neden daha önce gelmedim diye hayıflanış.
- bira istavrit ve salata ile sabah kahvaltısı.
- faytonla nostaljik ada turu:) adanın her köşesine hayran kalınış
- bir sürü fotograf
- dönüş yolundan önce buz gibi frappe'ler
- biraz yorulmuş bi şekilde motorda dedikodu:)
- bitmeyen enerjiyle taksime gidiş
- ismi kötü olsa da güzel bir mekan olan "şiirci"ye gidiş
- falafel
- çok çok bira:)
- taksicilerle anlaşma çabaları. en sonunda bir taksiye binebilme:)
- eve geliş
- aynen sızış:)
- bitmedi daha pazar günü var:)
- benitoda takılmaca. hakır hakır gülmece. gökselotti'yi unutmadım tabii:D
- onur, deniz, zeynep üçlüsünün katılımıyla çay-börek-kek gününe başlayış.
- eve gidiş, iş güç yapış
- ve yine bi koltukta sızış:)
budur haftasonunun özeti. ve ben mümkünse bu haftasonunu evimde asosyal bir şekilde geçirmek istiyorum:)
10 Ağustos 2009 Pazartesi
bir kahvenin...
bazıları güvenmese, birçok insan yadırgasa da sanal ortamlardan edindiğim dostlarım var benim. birçoğuyla ilişkim yüzyüze devam ediyor. ama birkaçı var ki görmesem de hiç çok kıymetliler benim için.
çok uzattım işte o görmeyip de kıymetli olanlardan birinin tavsiyesiyle türk kahvesine yeni bir boyut getirdim bugün. çook kısık ateşte direkt fincanı ocağın üstüne koyarak yavaş yavaş pişiriyorsun kahveyi. tadını değiştirmese de bir çimdik toz şeker katıyorsun içine. o yavaş yavaş pişiyor. sonuç üzerinde neredeyse bir parmak köpük ve muhteşem bir tad... yalnız kahveyi ocaktan alırken elimi çok fena yakıp köpükleri biraz döktüm. itiraf ediyorum. ama sakarlık böyle bişi napayım?
27 Temmuz 2009 Pazartesi
tatil
evetttt, tatile gittim geldim ben. gönül isterdi ki fotograflı özet bir tatil hikayesi yazayım ama gel gör ki bütün mallığımla sidim bütün fotoğrafları. neyse artık yapacak bişi yok. maddeci olayım ben de.
- datça güzel memleket, efil efil esiyo, sivri sinek yok, her köşesinden denize giriliyo. tek problem uçak fobisi olanlar için çooook uzak.
- eski datça daha da güzel. başka bir yerdeymişsin gibi.
- yıllardır "amaaan balıktan çorba mı olur?" diye içmediğim balık çorbası çok güzel birşeymiş.
- Fevzi'nin YEri datça'nın mekanı pek keyifli, pek leziz sofraları var
- böyle bir yere yerleşme fikri iyiden iyiye yatıyo aklıma. 35 demiştim ama biraz daha erkene alabilirim sanki.
- kimin nerede çıkacağı belli olmuyo insanın karşısına. nasıl sürprizlerle karşılaşabileceğini bilemiyo insan çoğu zaman.
- sinir bozucu şeyler de oldu tabi ama deniz dediğimiz şey alıyo insanın üstündeki tüm negatifliği alıyor.
eee datça dönüşü sonuç ne mi?
BOMBASTİKA!
- datça güzel memleket, efil efil esiyo, sivri sinek yok, her köşesinden denize giriliyo. tek problem uçak fobisi olanlar için çooook uzak.
- eski datça daha da güzel. başka bir yerdeymişsin gibi.
- yıllardır "amaaan balıktan çorba mı olur?" diye içmediğim balık çorbası çok güzel birşeymiş.
- Fevzi'nin YEri datça'nın mekanı pek keyifli, pek leziz sofraları var
- böyle bir yere yerleşme fikri iyiden iyiye yatıyo aklıma. 35 demiştim ama biraz daha erkene alabilirim sanki.
- kimin nerede çıkacağı belli olmuyo insanın karşısına. nasıl sürprizlerle karşılaşabileceğini bilemiyo insan çoğu zaman.
- sinir bozucu şeyler de oldu tabi ama deniz dediğimiz şey alıyo insanın üstündeki tüm negatifliği alıyor.
eee datça dönüşü sonuç ne mi?
BOMBASTİKA!
6 Temmuz 2009 Pazartesi

bir önceki yazıda da dediğim gibi ilk defa bir arkadaşım evleniyor benim. pek bir heyecanlıydım dolayısıyla. çoook mutlu olacaklarına başından beri inandığım ikisi de canım arkadaşım evlendiler. hiç bir an kaybolmasın istedim, sürekli fotoğraf çektim. kafamda bir sürü bulanıklıkla gittim, olabildiğince berrak geri döndüm. "sevmek" gerçekten yetiyor bazen. çok belli fotograflarından "mutlu" oldukları. hep böyle olmaları tek temennim.
1 sene doldu bu ay ankara'dan istanbul'a göçeli:) bu süre içinde 7-8 kez gittim ankara'ya. sanırım en huzurlusu buydu. Bir yandan çok özlediğimi hissettim oradaki hayatımı, bir yandan da aslında kafam daraldığında sığınabileceğim böyle bir mekan olduğunu hissettim.
Bu haftasonu bana bu huzuru ve rahatlığı yaşatan, her zaman yanımda olduklarını hissettiren insanlar her daim olsunlar hayatımda...
23 Mayıs 2009 Cumartesi
bozcaada
ne çok oldu yazmayalı. önce tatilden önce işleri toparlama telaşı dönünce biriken işleri toparlama telaşı derken ancak şimdi yazabiliyorum. başlıktan da belli olduğu gibi 4 gün bozcaada keyfi yaptık. huzur, eğlence ve ilk defa kafanın tamamen dinlendiği bir tatil. Ekibimiz hem kalabalık hem çok keyifliydi. Bol bol yedik, bol bol şarap içtik, denize girdik, yağmurda ıslandık, uzun sohbetler ettik, bol bol zeyno'nun peşinden koştuk, kumdan kaleler yaptık. Bütün bunların dışında ruhuma iyi geldi bu tatil:) soru işaretlerimi çözdüm sanırım. rahatlamış ve ferahlamış olarak döndüm. işte geziye dair fotograflar:


19 Nisan 2009 Pazar
veee pazar
başlarken: bu şarkı kimseye bişi ifade etmese bize eder:)
önce bir fotoğraf 2001'den tahminen Mart ayı. Değirmendere'de dağlardayız. Karşımızda muhteşem bir deniz manzarası. Az önce ton balıklı sandviç yemişiz. Fotoğraf anında elimizdeki kaşıklarda sarelle var. artık büyüdük en çok nutella seviyoruz.

bu resim de bugünden. aradan 8 yıl geçti. biz yine dağ tepe çıktık, yine karşımızda müthiş bir manzara. bu fotoğraftan az önce tonbalıklı sandviçlerimizi yemiştik. benim kafamın altındaki çanta aynı çanta (pes doğrusu 8 senedir aynı çantayı kullanıyorum, bana tüketim çılgını diyenler utansın!) Şimdi gelelim farklılıklara: eskiden bu dağa tepeye çıkarken kimseye kan kusturmazdım. büyüyen göt, göbek (ve hatta resimdede gözüken gıdık) takımı yüzünden çıkarken ciddi anlamda zorlandım. nefes nefese kaldım. 3 adımda bir "napacağız kiliseyi hadi dönelim" dedim, Benan beni motive etti, hedefe ulaştık. Farklılık 2: sarelle ya da nutella yok. onun yerine adada dondurma keyfi var. Farklılık 3: hava sıcak, kazaklar yok, allahtan yok bir de kazak olsa cenazem çıkardı ada'dan:)
Anlaşılacağı üzere sabahın köründe kalkıp Büyükada'ya gittik. Kiliseye çıkalım dedik. İtiraf ediyorum böyle bir yol olduğunu bilsem kıçımı kaldırıp imkanı yok çıkmazdım. Ama iyi ki gitmişiz pek bir eğlendik. Pek bir keyiflendik. Hep yapalım dedik, hayaller kurduk.
Benan papatyadan taç yapma girişiminde bulundu. Yetersiz papatya sebebiyle güdük bir taç oldu ama pek güzel oldu.
bu benanın papatya taçlı hali.
bu da gecen 8 yılda bir hayli kilo aldığı gözlenen melosa hatununun papatya taçlı resmi.

bu resmi de koymadan edemeyeceğim.
dönüş yolunda pek konuşmadık benim sızlanmalarım ve evlere bakıp kurduğumuz ufak hayaller dışında. aslında adanın içinde yapmayı planladığımız birsürü şey varken yorgunluk çıktı piyasaya. benim ayakkabılarım ayağımı adeta parçaladığı için vızıldamaya başladım. uslu uslu yedik yemeğimizi, aldık dondurmamızı ve bindik vapura. yorgunluk ve keyfin resimleri aşağıda.
hep yapalım bunu:)

bu resim de bugünden. aradan 8 yıl geçti. biz yine dağ tepe çıktık, yine karşımızda müthiş bir manzara. bu fotoğraftan az önce tonbalıklı sandviçlerimizi yemiştik. benim kafamın altındaki çanta aynı çanta (pes doğrusu 8 senedir aynı çantayı kullanıyorum, bana tüketim çılgını diyenler utansın!) Şimdi gelelim farklılıklara: eskiden bu dağa tepeye çıkarken kimseye kan kusturmazdım. büyüyen göt, göbek (ve hatta resimdede gözüken gıdık) takımı yüzünden çıkarken ciddi anlamda zorlandım. nefes nefese kaldım. 3 adımda bir "napacağız kiliseyi hadi dönelim" dedim, Benan beni motive etti, hedefe ulaştık. Farklılık 2: sarelle ya da nutella yok. onun yerine adada dondurma keyfi var. Farklılık 3: hava sıcak, kazaklar yok, allahtan yok bir de kazak olsa cenazem çıkardı ada'dan:)
Anlaşılacağı üzere sabahın köründe kalkıp Büyükada'ya gittik. Kiliseye çıkalım dedik. İtiraf ediyorum böyle bir yol olduğunu bilsem kıçımı kaldırıp imkanı yok çıkmazdım. Ama iyi ki gitmişiz pek bir eğlendik. Pek bir keyiflendik. Hep yapalım dedik, hayaller kurduk.
Benan papatyadan taç yapma girişiminde bulundu. Yetersiz papatya sebebiyle güdük bir taç oldu ama pek güzel oldu.
bu resmi de koymadan edemeyeceğim.
dönüş yolunda pek konuşmadık benim sızlanmalarım ve evlere bakıp kurduğumuz ufak hayaller dışında. aslında adanın içinde yapmayı planladığımız birsürü şey varken yorgunluk çıktı piyasaya. benim ayakkabılarım ayağımı adeta parçaladığı için vızıldamaya başladım. uslu uslu yedik yemeğimizi, aldık dondurmamızı ve bindik vapura. yorgunluk ve keyfin resimleri aşağıda.
hep yapalım bunu:)
cumartesi
Fotograf çok başarılı olmasa da çok keyifli bir haftasonu geçirdim ben. Cuma akşamından başladı herşey. Sevdiğim insanlar, güzel bir sohbet, kafa dağılması. Özetle insanın mutlulukta hüzünde yanında olan dostlarının olması çok güzel birşey.
Bu fotograf cumartesi sabahından, krepleri de çekmek isterdi gönül ama fotoğraf makinasının şarjı bitti. Dolayısıyla bu kıytırık fotoğrafa kaldık. Domateslerde artık domates tadı var, salatalıklarda da. Kreplerde krep tadı hep var zaten:)
Muhteşem bir kahvaltı ardından Çamlıca'daki İş Bankası Sosyal Tesislerine gidiş. Hem pek ucuz hem pek keyifli, yemyeşil bir alanda haftasonu geçirmek için birebir. Sık sık gelelim hep gelelim dedik. Zeyno'yla Ada kuşun bezleri dışında çırılçıplak çimlerde koşturup yuvarlandıkları sahneleri kaçırmak acı oldu biraz.
Arabaya doluşup Caddebostana gittik...
Yol biraz uzun sürdü haliyle. Hem hava güzel hem cumartesi e gidilen yer de deniz kenarı olunca trafik kilit oluyor. Uzun bir yolculuk sonunda caddeye vardık zar zor park bir yeri bulduk. Migrosa girdik, dün akşam ki alkol hala kanımızdan gitmemişken soğuk biralar, içimizi serinletecek salatalıklar, çağlalar ve ton balıklı sandviçleri aldık. Sahile indik örtülerimizi yaydık ve yayıldık çimenlere:) Kudurduk zeynoyla bol bol. Yeni insanlarla tanıştık sohbetler ettik, içtik ve yedik, yedik, yedik. eve gidip yeme eylemine devam ettik. karşılıklı kanepelere yayılıp battaniylere sarılıp elimizde çaylarımızla televizyon keyfi yaptık.
Gecenin sonunda ben anlamsız üşüme nöbetleriyle uyudum, ısıtmaya çalışanlar sağolsun, varolsun:)
sonuç itibariyle dostluk güzel birşey, kalıcı dostluklar daha da güzel birşey. bu motivasyon bana en az bi on gün yeter sanırım.
bugünün macerası az sonra, yine burada...
5 Nisan 2009 Pazar
huzur

alıp başımı gidesim var..
artık söyleyecek sözümse yok.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)