31 Ağustos 2009 Pazartesi

fikret kızılok'tan geliyor: gecenin tam üçünde

sevgili günlük,
tabi fikret kızılok'tan gelmiyor. müzik paylaşımı da bi yere kadar. seni bir süre şikayet etme, bıdırdanma aracı olarak kullanmaya karar verdim.

gecenin körü olmuş ben hala bu masanın önünde, bu bilgisayarın başındayım. güzel müzikler(bkz:radyo eksen) dinleyip kendimi motive etmeye çalışıyorum ama daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum.

son kalan gücümü enerji versin diye bu yazıyı yazmaya harcıyorum. çok işim var lan günlük. etraf dandini. amcama benzedim bi yanı toplarken diğer tarafları dağıtıyorum. e en geç yarın öğlene kadar her yanı toplamam lazım. kurabiye çay eşliğinde bir toplantım var yarın(home office çalışmanın zararları). daha çok zararı var; say say bitmez. daha kötüsünü görüp avunma moduna gireyim ben en iisi. şükür yaradana, oh oh ne güzel işim var.

bir de canım sıkılıyo ki sorma gitsin. şu dosyaların arasından çooook eğlenceli bişi çıksın. lütfen

derlenme

derlenme ve toparlanma vakti geldi. evi düzene koymakla başlayacağım bugün. gereksiz ne varsa çıksın bakalım hayatımdan:)

30 Ağustos 2009 Pazar

pazar şarkısı


bu da bugünün şarkısı. aslında gün ötesi bi şarkı da olabilir bilemedim..

27 Ağustos 2009 Perşembe

yıkılsın duvarlar




Sevgili Günlük,

Son derece asabi ve dipte olduğum anda bunları yazmamın sebebi sadece biraz sakinleşmek istememdir.İçimden geçen binlerce küfürü buraya yazmayacağım tabi. Zira az önce yüksek sesle telafuz ettim bolcasını.

Bir yanda bilmem kaçıncı kez inanışım var yok yere; bi yanda bilmem kaçıncı hayalkırıklığım var.

Israrla kaçındığım şeyden kaçmamın gereksizliğini farkettim sadece bir lafla ve bi anda şarkılar anlamını yitirdi.

Yeni bişiler olsun. Herşey yeni olsun. Yıkılsın duvarlar

(bunlar dün yazıldı ve taslak olarak kaydedildi)

Dün gece:

Geçti gitti asabiyet, yine yeni kararlar alındı. Kalanlar:
- kuru fasulye, pilav, cacık
- moda aile çay bahçesi, sohbet, geyiğin dibi, kahve falı(bu fal ayrı bir yazıda ele alınacak)
- moda sahil, kayalıklar, mehtap, ay batması, sohbet muhabbet, gülme krizleri, çekirdek, kakalaklar
- güzel bir gece, yıkıldı duvarlar

25 Ağustos 2009 Salı

kabuk adam


Bırakamadım kitabı elimden, bir çırpıda okudum. Kalmak isteyip gitmek, geçmişten gözlerini alamamak... Kabuk adam'dan kalanlar:

"Bazen insana hiçbir şey hatırlamak kadar acı veremez, özellikle de mutluluğu hatırlamak kadar. Unutamamak. Belleğin kaçınılmaz intikamı. Herhangi bir iz taşınıyorsa eğer, bu bir zamanlar bir yara açıldığındandır."

"Cennetle cehennem iç içedir, ancak bir katil bir peygamber olabilir ve insan bir başkasına, aynı karabüyü ayinlerindeki gibi, dönüşebilir, çünkü insanın tam zıddı yine kendisidir."

" Mutlak güven ve korkunç bir ölüm korkusu arasında gidip gelen bir sarkaç sallanıyordu beynimde. Sonraları onda da, o uzun yürüyüş boyunca, böyle bir sarkacın sallandığını anladım; o da beni ölüdrmek ile bana aşık olmak arasında, her an değişen seçimler yapıyordu."

"Şu anda benden kaçıp gitme"

"- Bana güveniyor musun?
- Bunu sorman çok tuhaf. Gözlerine bir kez bile bakmam yetti sana güvenmeme."

"cehenneme giden yolların iyilik taşlarıyla döşendiğini söylerler. taşların altını kaldırıp bakın, göreceğiniz şey ikiyüzlülüktür."

"bugün artık biliyorum: hayatın bizlere verip verebileceği tek ödül, tek armağan, sevgi dolu bir insandır ve biz böyle bir insanı, ilk fırsatta katlederiz. sonra da, ömür boyu, bu asla bağışlanmayan günahın lanetini sırtımızda taşırız"

21 Ağustos 2009 Cuma

yola çıkmak

Sen bir rota çizmiş olsan da kesinkes, yolun hep bir planı vardır senin hakkında. Yolları yolculuk, yola çıkanı yolcu yapan budur. Aldanmazsan, kapılmaz ve yanılmazsan varamazsın yolun gideceği yere. Yolculuğun gizi budur: Kaybetmezsen yolunu bulamazsın aslında.
Bir soru’n olmalı mutlaka. O soruyu sormalısın, kimsenin anlamadığı bir dilde konuşan ve hep aynı cümleyi tekrar eden bir derviş gibi döne döne aynı soruyu sormalısın. Cevap, başlangıçta tahmin ettiğinden ne kadar uzakta ise gerçeğe o kadar yakındır. Sarsılmamışsan, soru’nu kaybetmekten korkmuşsan, hiçbir yere gitmemişsindir aslında.

Düzenin bozulmalı. Evden çıkmak budur aslında. Yolculuk, bir düşmek ve kalkmak meselesidir.
Eve yaralarla dönülmüyorsa hiç gidilmemiştir…
Sadece uzaklardan gelenler bilirler evlerinin kokusunu. Yollara, evlerimizi anlamak için çıkılır. Fakat yolda bulduğun cevaplar eve geldiğinde, yakalanmış kelebeğin renklerinin sönmesi gibi parça parça dağılır. Yola ait cümleler, yazıktır ki hep yolda kalır. Onlar, yolun cevaplarıdır. Döndüğünde anlatacağın hep biraz renksiz hikayedir. Cevaplar, suyun altında çok renkli görünen ama sudan çıkarıp kuruduğunda renkleri sönen çakıl taşları gibidir. Bu, sana böyle gelir. Oysa yeni çocukların yeni yollara çıkması için o çakıl taşlarını getirmek, sözün büyülü suyuyla yeniden ıslatmak, renklerini yeniden canlandırmak gerekir.

Göz doyar mı? Ne kadar görse, doyar? Bazı gözlerin ne görse öğüten bir bakışı vardır; doymaz kapanana kadar. Akıl kaç soruyu cevapladığında soru sormaz artık? Belki akıl, cevapladıkça çoğaltır soruları. Kaç yüz gördüğünde görmüş olursun bütün yüzleri? Kaç tanışma sona erdirir şaşırmayı? Göğüs ne zaman sonuna kadar dolmuş olur aldığı nefeslerden? Son nefesini verdiğinde mi?...

Bazısı insanların, durulmadan ölür. Kimisi yosun tutmaz hiç. Dünya ve insanlık, o insanların hayalleriyle iyileşir.

(ece temelkuran)

her seferinde gülünmez ki


her seferinde gülünmez ki bi karikatüre. çok eğleniyorum. fırat gibi oğlum olsun hiç gocunmam vallahi:D

ta ta ta taaaam: fatima spar



günlerdir fatima spar'ın zirzop adlı albümünü dinlemekteyim. nasıl enerji veriyor anlatamam. en iyisi siz de buradan şöyle bir göz atın şarkılara:)

19 Ağustos 2009 Çarşamba

tahliller mahliller

hastaneler, mastaneler, tahliller ve mahliller... bezdim artık galiba. mümkünse üç sene beyaz önlüklü kimseyi görmeyeyim, herhangi bir şekilde kan fln vermeyeyim. fenalık bastı içime. bitiyo yarın ama.

bitsin bugün
hemen bitsin
şimdi bitsin

18 Ağustos 2009 Salı

kıroluk başa bela

gece gece nasıl bu hale geldiğimi ben de bilmiyorum. ama bi an üstümdeki kıyafeti farkedince gülmekten alamadım kendimi. önce masum bi elbiseyle başladı herşey. ısrarla cam açık çalıştığım için üzerime giydiğim gri sweatshirtle devam etti süreç. ayaklarımın üşümesiyle giydiğim bu komik çoraplarla son buldu. böyle maymun gibi çalışıyorum gecenin köründe.

16 Ağustos 2009 Pazar

10 yıl


10 yıl geçmiş... KOskoca 10 yıl... Bu on yılda sadece 17 ağustoslarda değil; her ambulans sesi duyduğumda, her inşaat yıkıntısı gördüğümde, bazı şarkıları her dinlediğimde, bazı fotografları her gördüğümde, o gün gidenler her aklıma geldiğinde gözlerim doluyor, boğazımda bir yumruyla kalakalıyorum.

Özledim çok!

10 Ağustos 2009 Pazartesi

bir kahvenin...

bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır demiş atalarımız, ne güzel demişler.

bazıları güvenmese, birçok insan yadırgasa da sanal ortamlardan edindiğim dostlarım var benim. birçoğuyla ilişkim yüzyüze devam ediyor. ama birkaçı var ki görmesem de hiç çok kıymetliler benim için.

çok uzattım işte o görmeyip de kıymetli olanlardan birinin tavsiyesiyle türk kahvesine yeni bir boyut getirdim bugün. çook kısık ateşte direkt fincanı ocağın üstüne koyarak yavaş yavaş pişiriyorsun kahveyi. tadını değiştirmese de bir çimdik toz şeker katıyorsun içine. o yavaş yavaş pişiyor. sonuç üzerinde neredeyse bir parmak köpük ve muhteşem bir tad... yalnız kahveyi ocaktan alırken elimi çok fena yakıp köpükleri biraz döktüm. itiraf ediyorum. ama sakarlık böyle bişi napayım?

5 Ağustos 2009 Çarşamba

"insan" olmak

Haber burada

İnsan öleceği zaman hayatı gözünün önünden geçer, tüm hayatının muhasebesini yapar derler kısa bir süre içerisinde. Kenan Paşa’nın muhasebesi kısa sürelere sığdırılabilecek bir hayatı olmadı. O hayatının kısa bir bölümünde milyonların hayatını, bu ülkenin geleceğini kararttı. Bu ülkenin düşünen, sorgulayan, mutlu olmasa bile güzel günler göreceğine inanan insanlarını heba etti. Yaşıtlarının dünyadan haberi yokken vatanının geleceğini sorgulayan 17 yaşındaki Erdal Eren’i darağacına gönderdi.

Şimdi hasta yatağında bir an olsun gözlerinin önünden bunların geçmesi gerekirken kendisi Fenerbahçe maçının sonucunu düşünüyor. İşte bu yüzden “Darbeciler Yargılansın” dedik, işte bu yüzden ısrarla Kenan Paşa’nın tonton bir ressam değil elinde yüzlerce insanın kanı olan bir darbeci olduğunu anlattık. Ve gün gelip hesabı sorulmadan eceliyle öldüğünde, bu yüzden haykıracak milyonlar “Hakkımızı helal etmiyoruz” diye.

(bknz: Ece Temelkuran ne güzel anlatmış)