şarkı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
şarkı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Ocak 2010 Çarşamba

pazar hayali

Bilen bilir Ece Temelkuran'ı çok severim ben. Pazar günü okumamıştım yazısını. Tam da dün "gitsem" derken, bugün bu yazıyı okudum. Tam da bu istediğim "pazar hayali" gerçek olsun!



"Hava bir tuhaf. Hayal kurmaya yönelik bir tutum var havada. Kaçmaya müsait bir bulutluluk.
Bir balkon olsa şimdi. Kimsenin seni tanımadığı bir şehirde. Kahvenin içine konyak kendiliğinden düşse, kocaman bir hırkanın içinde olsan şimdi sen. Bir şeyi terk etmiş olsan. Mesela bir şehri. Mesela kendini, yüzünü filan mesela. Sadece otelin kat görevlisi bilse ismini, sadece tesadüfen. İsminin yanlış telaffuz edildiği bir şehir olsa bu, sen de artık başka bir isme sahip olsan.

Biri gelse...
Üstünde kocaman kocaman giysiler olsa, kocaman bir kazak, kocaman bir pantolon, kocaman çoraplar, iç organlarına kadar ısınmış olsan. İçeride televizyonun sesi açık olsa ve çok güzel müzikler vardır ya, hani günün üzerinde bir buğu yaratan, hayatı photoshop’layan müzikler, onlardan biri çalsa. Bir kitap okuyor olsan. Şöyle kocaman bir şey. Çalışıyor olsan hatta, altını çize çize. Bir şey öğreniyor olsan kitaptan. Koltuk tam sana göre olsa oturduğun, sehpa öyle. Sen tam kendine göre olsan. Bir papatya kadar dengeli.
Tam sen kitabı bitirdiğinde, gözlerin ağrıdığında biraz, kapı çalsa. Uzun zamandır görmediğin, artık aramaya da utandığın biri, seni hiç utandırmadan kapıda dursa. Çok eski bir dost olsa bu. O kadar eski olsa ki arada geçen zamanda ne olup bittiğini konuşmadan sohbet edebilsen. Gülsen gülsen..."

devamı için buraya efenim:)

12 Ocak 2010 Salı

so let go...

uzun zamandır yazmıyorum, aklımda sürekli bir şeyler var yazmak için ama bir türlü oturamıyorum yazmaya, oturduğumda ise aklımdaki her şey uçuyor.

bir yanım kıpır kıpır, içim pırpırık; diğer yanımda tarif edemediğim garip bir hal. "geçer herhalde" diyor ve de bekliyorum. pırpırık hal kalsın, garip hal gitsin:)

içimi her defasında kıpırdatan şarkı gelsin o zaman:



Garden State soundtrack'ini dinliyorum uzun zamandır sık sık. pek keyifli genel olarak. insanda "kalkıp gitme" hissiyatı uyandırıyor. Filmde de aynı hissiyat var ya da bana öyle hissettiriyor bilemedim. Gidilsin bir yerlere, değişik ve de güzel bir şeyler olsun.

30 Aralık 2009 Çarşamba

n'olur n'olur n'olur



Zeyno'nun favori şarkılarından biri bu aralar. Arabaya bindiğimiz an 'n'olur'u açalım, sesini çok açalım" demeye başlıyor, kazara başka bişi dinlemeye kalktığımızda çok kararlıysak bir on dk fln bulaşmıyor ama sonra kıyameti kopartıyor. neyse sayesinde o kadar çok dinliyoruz ki bu şarkıyı bizim de favorimiz olmaya başladı.

Sabah kabus etkisiyle kaçık olan keyfimi yerine getirdi birazcık olsun.

aslında iki taraftan mimlendiğim 2010 yazımın 100. yazı olmasını istiyorum. 99. da böyle uyduruk oluversin:)

bir adım atsan bana doğru
görüversen sonra beni
ne hali varsa yalnızlığın
o da bunu görse bari

bir kere olsun nolur nolur
göz göze gelsek senle, sonra
dursa bir anda tüm yalanlar
unutsak neymiş dünya hali

esas söylediğim
bak ben zır deliyim!
ya benimsin ya da ölüsün
budur tek söylediğim

nolur nolur nolur
bu suç belki af bulur
nolur nolur nolur
kendini bana ver

gözden çıkardım yari
yalnız ölmesem bari
nolur nolur nolur
kendini bana ver

28 Aralık 2009 Pazartesi

falling slowly...



bir yandan "once" izleyip, bir yandan da bunları yazıyorum. yaklaşık 6 hafta önce izlemiştim ilk kez. tadı damağımda kalmıştı. şimdi de masal adamı'yla izliyoruz farklı bi şekilde:)

- huzurlu, dingin, pırpırık, masal gibi

- müzikal gibi aslında film. her şarkı ayrı ayrı hayran bırakıyor kendine

- diyaloglar çok az ama var olanlar da vuruyor

- filmin kapağında "How often do you find the right person? " yazıyor mesela... cevabı ise filmin adı. höfff

- -spoiler- iki sahne var hastası olduğum. birincisi süpürgeyle yürüdükleri sahne. ikincisi pil alıp dönerken "if you want me" yi söylediği sahne.

- -spoiler- glen'in marketa'ya sorduğu "eşini seviyor musun" sorusuna marketa'nın verdiği ve çekce olduğu için anlamadığımız cevap "seni seviyorum"

22 Aralık 2009 Salı

eğer elman düşerse...

uzun zamandır yazmak istiyordum erkin gören'i. ısrarla sevdiğim insanların dinlemelerini istediğimi ve hatta beğenmediklerinde bozulduğumu farkettiğimde artık yazma vakti geldiğini anladım:)

bir yerde iki post aşağıdaki illüstrasyonunu gördüm önce, sonra web sitesine gittim ve böylece sürdü.

bi yandan herkes bilsin istiyorum, bir yandan da kimse bilmesin. böyle hissediyorum sık sık ben. az kişinin bildiği şeyleri bilmekten keyif alıyorum. bilmesin kimse istiyorum. bencilim evet biraz...

uzatmayalım efenim

detaylı bilgi için:)

http://www.erkingoren.com

http://www.kupkaband.com

keyifle dinleyiniz efenim...

öberim..




17 Aralık 2009 Perşembe

gidersen bana da bir dengini yolla...



bir arkadaşım sayesinde tanıştım Jehan'la dün akşam ve o zamandan beri sürekli dinliyorum. sükunet sanırım hissettirdiği tek şey. sessiz sakin dinledim tüm gün. dingin dingin. sonra bir süre sonra şarkı sözleri gelmeye başladı kulağıma. o kadar etkileyici ki.... En çok "neden"i sevdim galiba. O yüzden onun klibini koydum.

"dönüşmeden,
değişmeden gün olmaz
çare bulmaz
soluklanmaz zaman
yenilenmez yalan" diyor:)

Ama bir de "Yoluma Çıkma" var ki alır beni benden.... Sözlerini de yazayım tam olsun...

yoluma çıkma sen desem
canımı yakma sen desem
uzak durup beni
biraz anlar mısın?
içimi yormadan bitsen,
ömrümü çalmadan gitsen,
benim hikayem diyip
susar mısın?

yine yasak suskun günler
konuşmadan gelip geçer
incelmiş bir şarkıda
seni söyler

sonu kayıp yarım izler
görünmeden silinirler
kırılmış bir oyuncak gibi renkler

Jehan Barbur'un web sitesi için buraya buyrunuz.
MySpace sayfası için buyrun buradan yakın.
Mikserdeki Beyin'de Jehan Barbur röportajını okumak içinde buraya gidiniz... (bu arada Mikserdeki Beyin de şapşahane bir dergi, 1 yaşına basmışlar hayırlı olsun. okuyunuz, okutunuz)


Öbdüm...

12 Aralık 2009 Cumartesi

savaşta barışta kapitalizm öldürür..



o kadar çok şey yaşanıyor ki son bir kaç gündür. hepsi boğazda bir düğüm olarak kalıyor. önceki gün, yani 2010'a girmemize günler kala, Emile Zola'nın Germinal'i yazmasının üzerinden 124 yıl geçmişken hala yerin derinliklerinde "can"lar ölüyor. Yazıyoruz, çiziyoruz ama bir süre sonra hemen unutuyoruz. Unutmayalım...

"şimdi gökyüzünde nisan güneşi bütün göz kamaştırıcılığıyla parlıyor, yaşam taşan toprağı ısıtıyordu. topraktan yaşam fışkırıyor, her yerde tomurcuklar ısı özlemi, ışık özlemi içinde çatlıyordu uçsuz bucaksız ovada. doğanın bağrında, taşkın bir özsu çağlıyordu derinden derine. çatlayan tohumların çıtırtısı sürekli bir öpücük sesi gibi yayılıyordu dünyaya. arkadaşlarının kazma sesleri gittikçe daha yakından geliyordu etienne'in kulağına. alev saçan güneşin altında, bu gençlikle dolup taşan bir kara insanlar ordusu bitiyordu yerin altında. oluşan bir tohum gibi. bir gün filizlenince toprağı çatlatacak bu tohum; bir gün... gelecek yüzyılda." (Emile Zola)

yerin derinliklerinden geldiler
ellerinde susmak bilmeyen bir yeraltı güneşiyle
ne kadar diplere bastırılsa
o kadar boğulmak bilmez yankısıyla yüreklerinin
ağır ağır geldiler...
sonra hergün geldiler artarak geldiler
kadınları çocukları ve alkışlarıyla
yoğurt mayalar gibi geldiler
pişkin ekmekleri bölüp de paylaşır gibi
su gibi ateş gibi
her gün yeni ağızlar eklendi ağızlarına
yeni yollarla tanıştı ayakları
her gün yeni kabuklar çatladı
yeni kulaklar işitmeye başladı söylediklerini
bir kent oldular sonunda
ve adını değiştirdiler ülkenin

Maden Mühendisleri Odası'nın konu ile ilgili yaptığı açıklama için buraya

Dev.Maden-Sen'in açıklaması için buraya

9 Aralık 2009 Çarşamba

kabus



aslında sadece günün şarkısı olarak koyacaktım klibini. sonra youtube'da gezinirken bu klibe rastladım. sonra bu sabah gördüğüm kabusu hatırladım. sabah biraz saçma bi şekilde uyandığımdan çıkıp gitmiş aklımdan. oyda ki su son 4 aydır kabuslarla sıkı fıkı olduğumdan unutmuyordum hiçbirini (hatta itiraf ediyorum, çok çılgınları yazıyorum bir yerlere).

çok ilginç ama nerdeyse bu kliple aynıydı rüyam. tek farkı tek bir gökdelen var ben gökdelenin ortalarında camın kenarında oturuyorum. sadece karşıyı görebiliyorum, aşağıya ya da yukarıya bakamıyorum. yukarıdan sürekli insanlar düşüyor. o insanların yüzlerini görebilmek için saniyelerim var. o kadar stres oluyorum ki geçenleri tanımaya çalışırken. aşağıdan bağırışlar geliyor. ama kimseyi göremiyorum. herhangi bir gelişme olamadan uyandım. kalktığımda boynumdaki damarlar ağrıyordu yine...

uyku sapıtmacalarım yoluna giriyor yavaş yavaş. hatta hafiften bir uyku düzeni oturtmaya bile başladım. sabah 6'da uyansam da en azından 5-6 saat deliksiz uyuyorum son 5 gündür. Ancak kabuslar bitmiyor. Kafam ağrıyo bazen uyandığımda, çenem ve boyun kaslarım zaten hep ağrıyor. Geçsin artık istiyorum...

6 Aralık 2009 Pazar

Kardeşimsin Alexis

Geçen sene bu tarihte 16 yaşında polis kurşunuyla katledildi Alexis Yunanistan'da. ve bir halk ayaklandı, çocuğuna sahip çıktı. öfkesiyle yaktı, yıktı her yanı. İsyan etti, haykırdı. Ve bizim gibi "umudu olanlar"a hatırlattı nasıl siyan edileceğini. Utandırdı Ceylan için, Uğur için, Rozerin için isyan edemeyen bizleri...

Cenazesinde dağıtılan mektupta şunlar yazıyordu:

"unuttunuz
bizi desteklemenizi bekliyorduk,
bir defa da olsa,sizin bizi gururlandırmanızı bekliyorduk
boşuna
yalancı hayat yaşıyorsunuz,boynunuzu eğdiniz,
donunuzu indirdiniz ve öleceğiniz günü bekliyorsunuz
hayaliniz yok,sevdalanmıyorsunuz,
yaratmıyorsunuz
yalnız satıp alıyorsunuz.
her yerde maddiyat
sevgi hiçbir yerde-hiçbiryerde gerçek
anababalar nerede? sanatçılar nerede?
neden dışarı çıkıp bizi korumuyorlar?
bizi öldürüyorlar
yardim edin

çocuklar"

Gecen yıl 7 Aralık ve sonrasında izlediklerim ise şu şiiri hatırlattı bana hep:

haykır acını ey halk, baş eğme haykır
bir yol kavşağındasın ve ancak
yaraların, haykırışlarla onarılır
bir yol kavşağındasın ve senin
değişmek için çırpınıyor kaderin
kuşan alnında biriken o kara teri
sırtında şakırdayan kırbacı kopar
soluk al, ışıldat o mazlum yüreğini
bak; korlaştı acıların, kozalandı
ey halk, parçala şu nankör suskunluğunu
baş kaldır artık
sevginin ve öfkenin uğultusunu
bağrına vura vura taşırken sana
karşılık gözetmiyor o gencecik insanlar
ne barbarın tehdidi, ne dişleri kıran elektrik
dalga dalga yayılan o rüzgarı durdurabilir
bu direniş senin için ey halk
bu çığlık senin kollarınla
yıkılsın şu köhne dünya
ve coşkuyla yeniden kurulsun diye çınlatıyor hayatı
bir yol kavşağındasın fakat
mutlaka değişecek kaderin
bunu bekliyor şu ıslak çukurlarda yürüyen şu yoksul çocuk
bunu bekliyor gözevleri kurutulmuş analar
bunu bekliyorzincirin oyduğu bilek
bunu bekliyor açlık, kuraklık, ılık ılık akan kan
bunun için en gençlerimizi ölümle tanıştırdık
kuşan kendini artık,
biraz da gövdeni yüreğinle kırbaçla
ey halk, haykır acını; bu kara dumanı dağıt

nihat behram...

Katledilişinin 1. yılında Kardeşimsin Alexis....


1 Aralık 2009 Salı

bir tatlı huzur



akordeon sesini severim. her an ve her koşulda huzur verebiliyor bana. aslında küçüklüğümden beri severim ama bundan bir süre önce o sese duygusal anlamlar da yükledikten sonra ayrı bir yer oldu kalbimde:D ankara'da yaşarken ben daha başkaydı tabi her şey. bazı haftasonları akordeoncu geçerdi kapıdan. saçma sapan bir gülümsemeyle kalırdım. "benim için gelen akordeoncu"ydu o çünkü:) burada hemen hemen her pazar oturduğum sokağa bir akordeoncu geliyor. uzun uzun çalıyor, huzur verip gidiyor, sadece huzur:)

20 Kasım 2009 Cuma

pırpırık


her şeyin sıradanlaştığını hissetmeye başladığın anda zbannn diye ortaya çıkan şeyleri seviyorum ben. her şeyden değerli oluyorlar belki de o monotonluğu yıkmayı başarabildikleri için.

bir sebebi yok bunu yazmamın. öyle içimden geldi diyelim:)

12 Kasım 2009 Perşembe

papatya

evi çiçek bahçesi gibi olan insanlara imreniyorum hep. ben ne kadar uğraşsam da çiçek bakamıyorum. hepsi küsüyo bana. en ölmez denilen çiçekler bile ölüyor benimle. biraz sinir bozucu bişi. Bir çok denemem oldu bu konuyla ilgili. Bahar başında seradan bir kasa çiçek aldım, getirip büyük bir hevesle diktim. Mutfak camının önü çiçeklerin sevdiği bi insan olsam küçük bi çiçeklik haline getirebileceğim bir yer. Ama dedim ya maksimum bir ay dayanıyo çiçekler. Sonra teker teker büküyolar boyunlarını ve ölüyorlar. Bir tek sol üst köşedeki çiçeğim dayanıklı. Neredeyse bu eve talındığımdan beri yaşıyor. Hatta içinden yavru bile vermeye başladı.

Bu haftasonu seradan sağ alt köşedeki papatyaları aldım. Serada satış yapan amcaya defalarca "hemen ölmez di mi?" diye sorduktan sonra verdiği cevap "insanlar bile ölüyor" oldu. Çok umutlu değilim anlayacağınız. Ama diğerlerinde olduğu gibi buna da gözüm gibi bakıyorum. Sol alt ikinci fotograftaki büyük bitkiyi Gökhan hediye etti. O da yapraklarını dökmeye başladı. Araştırdım biraz güneş istiyormuş. E benim evim direkt güneş almıyor ki. Masanın üstüne koydum evin en aydınlık yeri olarak. Umutla bekliyorum sonucu.

Bu arada bu çiçek sevdam apartmandaki komşuların da dikkatini çekiyo tabi. Bir süre cıvıl cıvıl olan mutfak önü tezgahı, bir süre sonra kurumuş çiçeklerle doluyor. Önce en üst kattaki teyze bir gün camımı tıklatıp "tam sana göre öldüremeyeceğim bir çiçeğim var, senin için çimlendiriyorum, kıvama gelsin indireceğim" dedi. Teşekkür ettim tabi, sonucu bekliyorum. Dün de bir üst katımda oturan yaşlı, hafiften de çatlak teyze gümbür gümbür kapı çalmak suretiyle geldi. Yine saati fila soracak herhalde diye homurdanarak açtım kapıyı hiçbir şey sormadan "Su camın önündeki kurumuş fesleğeni ver saksısıyla bana" dedi. "Vereyim tabi, hayırdır" dedim. "Ben de bir çiçek var çok dayanıklı, ondan dikeceğim sana" dedi. Peki dedim verdim ona da saksıyı. Nasıl bir imajım var apartman sakinlerinin gözünde anlayamadım.

Velhasıl kelam komşulardan gelecek çiçekleri bekliyorum. Var olan çiçekleri yaşatmak için de elimden geleni yapıyorum. Gelişmeleri buradan bildiririm:)

PS: pek hızlı hızlı yazdım, okuyup düzeltecek halim kalmadı. affola:)

11 Kasım 2009 Çarşamba

olamaz mı? olabilir...




geçenlerde bir muhabbet döndü bu şarkıyla ilgili, garip bi heyecan hali filan... uzun zaman sonra tekrar takıldım ve gün içinde bir iki kez dinliyorum mutlaka. garip hissiyatlara sokuyor bu şarkı beni her dinlediğimde. bazen umut oluyor bu hissiyat bazen de umutsuzluk. bir yandan bunları daha önce hissettiğimi düşünüp umutsuzluğa kapılıyorum. öyle zırt pırt hissedilecek şeyler değil ki bunlar. di mi ama? bi yandan neden olmasın diyorum. zaten anlatılmak istenen de o "neden olmasın?" kısmı sanırım.

olur olur bal gibi olur diyerekten çekiliyorum huzurlarınızdan.

ve şarkının sözlerine dikkat!!

hiçbir neden yokken, ya da biz bilmezken tepemiz atmış... ve konuşmuşuzdur.
onca neden varken ve tam sırası gelmişken hiç bir şey yapmamış ve susmuşuzdur.
aynı anda aynı sessiz geceye doğru içim sıkılıyor demişizdir.
aynı sabaha uyanırken kim bilir aynı düşü görmüşüzdür. olamaz mı? olabilir.
onca yıl sen burada
onca yıl ben burada
yollarımız hiç kesişmemiş
şu eylül akşamı dışında
belki benim kağıt param, bir şekilde, döne dolaşa senin cebine girmiştir.
belki aynı posta kutusuna değişik zamanlarda da olsa, birkaç mektup atmışızdır.
ayın karpuz dilimi gibi batışını izlemişizdir deniz kıyısında.
aynı köşeye oturmuşuzdur köhnede belki birkaç gün arayla olamaz mı? olabilir.
onca yıl sen burada
onca yıl ben burada
yollarımız hiç kesişmemiş
şu eylül akşamı dışında
bostancı dolmuş kuyruğunda sen başta ben en sonda öylece beklemişizdir.
sabah 7.30 vapuruna sen koşa koşa yetişirken, ben yürüdüğümden kaçırmışımdır.
aynı anda başka insanlara, seni seviyorum demişizdir.
mutlak güven duygusuyla, başımızı başka omuzlara dayamışızdır olamaz mı? olabilir.
onca yıl sen burada
onca yıl ben burada
yollarımız hiç kesişmemiş
şu eylül akşamı dışında

25 Ekim 2009 Pazar

wrong

günün şarkısı olsun bu da. yazacak çok bir şey yok aslında. böyle işte "wrong". Biri gelip şarkıdaki her "wrong" sözünde kafama çıtank diye vursun ben de kendime geleyim istiyorum. Friendfeed'de şarkı için yaptığım "şu an sanki şarkının her bi yanı beni anlatıyomuş gibi geliyo." yorumuna Tuğba'nın verdiği yanıt aslında kafamı duvarlara vurmaktansa dönüp kendime bakmamı sağlıyor: "Ya halen bunun farkında olmasaydın?"

Farkındalık hep güzel bişi midir bilmiyorum, ama sanırım evet geç olmadan farkına vardığım için biraz da şanslıyım...

6 Ekim 2009 Salı

Direnistanbul - İsyan Vakti!


Direnistanbul - İsyan Vakti!
Yükleyen ColtraneRorschach. - Son dakika haberler

Çalkalanıyor Taksim yine. Yüce Türk polisimiz ülkesini işgal edenleri, onları ülkesinde istemeyen gençlerden "orantılı" güç kullanarak koruyor. Taksimde yağmur bulutları değil, gaz bulutları dolaşıyor. Ara sokaklarda çatışmalar sürüyor.

"Ve şimdi, sanki varlıklarından, ölümüne ferman politikalarından, aymazlıklarından bihabermişiz gibi bir de bizim sokaklarımıza geliyorlar toplanmak için dünyanın "sözde" efendileri... Gelmeyin!

Misafirperver değiliz, korkak ya da cahil hiç, ya da cesur ya da kahraman ya da bir avuç marjinal... Biz halklarız, emekçiler, eylemciler, kara derili çocuklar, mağdurlar, ezilenler, görmezden gelinenleriz, biz makul olmayan kalabalığız ve hep beraberiz...

Sokaktaydık ve yine sokaklarda olacağız."


Sokaklar Bizim

30 Eylül 2009 Çarşamba

günün şarkısı vol:2


Lemon tree
Yükleyen ss370.

arka arkaya defalarca dinleyebildiğim bir şarkı bu. azıcık içimi huzurla doldurabiliyor. mesela bu sabah arka arkaya 7 kez fln dinledim galiba.. yine dinleyelim de huzurluca uyuyalım

30 Ağustos 2009 Pazar

pazar şarkısı


bu da bugünün şarkısı. aslında gün ötesi bi şarkı da olabilir bilemedim..

21 Ağustos 2009 Cuma

ta ta ta taaaam: fatima spar



günlerdir fatima spar'ın zirzop adlı albümünü dinlemekteyim. nasıl enerji veriyor anlatamam. en iyisi siz de buradan şöyle bir göz atın şarkılara:)