30 Eylül 2009 Çarşamba

günün şarkısı vol:2


Lemon tree
Yükleyen ss370.

arka arkaya defalarca dinleyebildiğim bir şarkı bu. azıcık içimi huzurla doldurabiliyor. mesela bu sabah arka arkaya 7 kez fln dinledim galiba.. yine dinleyelim de huzurluca uyuyalım

29 Eylül 2009 Salı

gelgitli haller




böyle sümüklüböcek gibi yapışayım bi duvara kuruyayım orada öyle. şimdi böyleyim. çok geçerli sebeplerim var kendi içimde. hoop maskeleri alırım yarın yine. endişelenilmesin..

-yine yeniden kabuslar
-uyuyamama halleri
-aynada kendini görememe, sevmeme hali
-bi koşu gidip saçı başı değiştirme, ortaya çıkan yeni görüntüyü de sevmeme
-yeni halin eski zamanları çağrıştırması
-her aynaya baktığında hep güzel anıların aklına gelmesi
-güzel şeyleri düşündükçe kendine kızma hali
-geçsin istemek, geçmesin istemek
-uzaklaşmak iyice
-gitmek istemek
-uyumak istemek
-uyumak istemek
-uyumak istemek

(bu yeni ergen depresif hallerin bir an önce geçmesi blog yazarının da tek temennisi, anlayışlı olalım, sırtını sıvazlayalım)

25 Eylül 2009 Cuma

öncelikler yüzünden...

Yapmak gereken onca şey varken hiçbir şeye yetişememe hali yormaya başladı biraz.bir şekilde hayatın dayattıklarıyla kişisel önceliklerim arasında sıkışıp kalmaya başladım. bu da biraz hayatımdan huzuru götürdü.
çok iş var. görmek istediğim bir sürü arkadaşım, okumak istediğim bir sürü kitap, izlemek istediğim bir sürü film var. ama birinden birini bile tam anlamıyla yapamıyorum.
sanırım biraz hayatı hale yola sokmak lazım. üstü bi türlü çizilemeyen to-do list'lerden daha kısa daha makul to-do listlere geçmek lazım belki de.
gerçekçi hedefler, gerçekçi planlar.

evet, evet. çok yüklenmemek lazım.

şimdi biraz gidip toparlanayım

yarın güzel şeyler yazacağım bol bol (son yıllarda geçirdiğim en keyifli bayram, edirne, "mutlu" insanlar vs.)

bi de şarkı ekleyesim vardı ama zate zar zor açtım blogger'ı riske atamadım.

19 Eylül 2009 Cumartesi

cumartesi...

harala gürele bir cumartesi. koşturmaca ama keyifli:)

evde kiler olarak kullandığım bir oda var. çamaşır makinası ve üzerinde kooocaman bir dolap. Evin tüm dağınıklığını içine tıkıştırabildiğim bir yer. Perş günü süpürgeyi almak için kapıyı açmaya çalıştım, ama o da ne kapı yerinden oynamıyor. Önce yine çamaşırlığın kapağı düştü sandım. Fakat durum vahim. Duvara dayalı olarak yığılı duran yaklaşık 3000 dosya kapının arkasına devrilmiş. Kapıyı zar zor oynattım o gün. Bugün de esas çaba verildi ve yaklaşık 1 saatlik bir sürede dosyalar beşer onar çıkartılıp kapı biraz açıldı (sevgili ablacığımın gözlerinden öperim:)) Şimdi sıra temizlikte. o dosyalara başka bir formül bulmalıyım:D Çamaşırlar yıkanmalı vs.
Akşam saatlerinde ise keyif yapacağım bugün. Huzuruma huzur katacak sohbetşinas bir arkadaşım da geliyor. E daha ne isterim:)

14 Eylül 2009 Pazartesi

aziz nesin için...


Aziz Nesin Vakfı 1973 yılında Aziz Nesin tarafından kuruldu ve 1982 yılından beri eğitim olanaklarından yoksun çocukların, tükettiğinden çok üreten, toplumsal sorumluluğu olan, özgüvenli ve özverili, kendini sürekli geliştiren, kendine ve dünyaya eleştirel gözle bakan, topluma yararlı bireyler olarak yetişmelerini sağlamayı amaçlıyor.

09 Eylül 2009 tarihinde yaşanan sel felaketinde en büyük darbelerden birini de Aziz Nesin Vakfı aldı. Ali Nesin’in konuyla ilgili yaptığı açıklamayı buradan okuyabilirsiniz. Ülkemizin Nesin Vakfı’na, Nesin Vakfı’nın ise bizim yardımlarımıza ihtiyacı var.

12 Eylül 2009 Cumartesi

kalanlar


Tezer Özlü'nün bu fotografı her gördüğümde beni çok etkiler. 43 yaşında ölümü seçmiş olması belki de içimi acıtan, bilemedim. "Kalanlar" dönem dönem tekrar okuduğum kitaplardan... Dün gece rüyamda eskiden çok sevdiğim biri bu kitaptan bi bölüm okuyodu bana. Sabah kalkar kalkmaz kitabı elime aldım. Öyle bir bölüm yok tabi:) Neyse elime almışken yazayım istedim Tezer Özlü 'den kalanları...

-İçiçe geçe yaşamlar vardır.
El örgüleri gibi.
Bu örülen giysi sizin sırtınızda da olabilir,
karşınızdaki bir insanın sırtında da.
Renk renk motifler. Ya da düz.

- Ceset kokmuş ettir. Güzel, peki peynir ne? Sütün cesedi.

- Baskıya başkaldıran her zaman haklıdır.

- Annem ve babam gibi, tüm kentler, ülkeler, günler, geceler, her gökyüzü de uabancı kaldı bana. İnsanlara daha fazla yaklaştıkça bu saydıklarımdan daha fazla uzaklaşıyorum. Gökyüzünden, onun ışıklarından, gün batımlarından, karanlıklardan ve bulutlardan, kendi çıktığım karanlığa ulaşıncaya kadar ondan uzaklaşacağım.

- Dayan bunai diye düşündüm. Senin düşüncelerini değiştirip kendilerinkine nasıl olsa uyduramayacaklar. Seni görmek istedikleri gibi olmayacaksın hiçbir zaman. Tanımadığı sürece her acı dayanılabilir.

- Babam ölemiyor, çünkü yaşamaya başlamadı.

- Bir şeyin değişmesinden ve hiçbir şeyin değişmemesinden korkuyorum.

- Hiç kimseyle birlikte yaşlanmak istemiyorum, kendimle bile ( ve yaşlanmamayı tercih etti)

- Çocukluğumuz üzerine kabus gibi çökmüş eski kuşaklar, bilinçli yıllarımızı da elimizden almayı başaramayacak. Biz mutlu isek, mutlu olmayı istediğimiz ve bunun için çaba harcadığımız için mutluyuz.

- Özlem duygusu bende giderek ölüyor. Ancak çok sık gördüğümü ya da ölenleri özlüyorum.

- Güç ve korku her zaman yanyanadır.

- Yaşanan an da anı olacak.

- İnsanın başkalarına söyledikleri kendi duymak istedikleridir. Yazdıkları, okumak istedikleridir. Sevmesi sevilmeyi istediği biçidedir.

11 Eylül 2009 Cuma

gecikmiş bir haftasonu hikayesi


haftasonunun kısa özeti yukarıdaki fotograflar. biraz fazla dolu bir program olsa da pek keyifliydi.
maddeli olarak anlatmak daha kolay olacak sanırım:)
- güzel güzel birsürü yemek. (çok hamarat arkadaşlarım var vallahi)
- gelenekselleşmesini can-ı gönülden istediğim "gizli hedef partisi" (tamam bu sefer asya'yı elde edememiş, hatta koskoca dünya üzerinde iki askerle kalakalmış olabilirim. ama azimliyim:))
- geceye dair tüm fotograflarda gudubet maskemi takmış olmam eğlenmediğim anlamına gelmez.
- zavallı mojo'nun başına gelenler:) (hayvan dediğin de kiminle aşık attığını bilecek ama değil mi?)
- yine bir köşede sızış ve ilk gecenin sona ermesi:)
- cumartesi sabah erkenden kalkış, kadıköy'de başak ve yağmur'u bekleyiş. çoook ama çok sıcak bir hava.
- motorla heybeliada'ya gidiş. neden daha önce gelmedim diye hayıflanış.
- bira istavrit ve salata ile sabah kahvaltısı.
- faytonla nostaljik ada turu:) adanın her köşesine hayran kalınış
- bir sürü fotograf
- dönüş yolundan önce buz gibi frappe'ler
- biraz yorulmuş bi şekilde motorda dedikodu:)
- bitmeyen enerjiyle taksime gidiş
- ismi kötü olsa da güzel bir mekan olan "şiirci"ye gidiş
- falafel
- çok çok bira:)
- taksicilerle anlaşma çabaları. en sonunda bir taksiye binebilme:)
- eve geliş
- aynen sızış:)
- bitmedi daha pazar günü var:)
- benitoda takılmaca. hakır hakır gülmece. gökselotti'yi unutmadım tabii:D
- onur, deniz, zeynep üçlüsünün katılımıyla çay-börek-kek gününe başlayış.
- eve gidiş, iş güç yapış
- ve yine bi koltukta sızış:)

budur haftasonunun özeti. ve ben mümkünse bu haftasonunu evimde asosyal bir şekilde geçirmek istiyorum:)

4 Eylül 2009 Cuma

yoğurt

ilk yoğurdumu yapmış bulunuyorum. Çido'nun verdiği tarifi yarım yamalak hatırladığımdan internette gezindim biraz. Her yerde başka tarif var. Ondan bundan karma bir tarifle yaptım dün gece yoğurdu.

Kısaca anlatayım. Yarım litre günlük sütü kaynat kaynat, tariflerde yazan serçe parmağını yakmayacak kıvama gelip gelmediğini kontrol etmek için iki kez kendi parmağını bi kez evdeki arkadaşının parmağını sok. Sütün gerekli ısıda olduğuna ikna olunca iki kaşık yoğurdu sütün içine koy. İşte bu yoğurdun katılması konusunda iki farklı ekol var. Birincisi yoğurdun süte karıştırılmasını ikincisi ise tabaka halinde konulması gerektiğini söylüyor. Bana ikinci ekolün açıklaması daha mantıklı geldiğinden öylece salladım sütün içine yoğurdu. Sonraaa heyecanlı bi bekleyiş. Sabah uyanır uyanmaz kavanozun başında bittim. Dışardan bakıldığında kıvamı iyi gözüküyordu. Heyecanla kavanozu açtım ve tadına baktım. Sonuç: ilk deneme için başarılı.

Bundan sonra kendi yoğurdumu kendim yapacağım sanırım. Pek keyifli ve pek leziz bişi:)

2 Eylül 2009 Çarşamba

diyelim yağmura tutuldun bir gün

çok şiir düşkünü bi insan değilim ben. karşımda biri şiir okuduğunda gülmemek için zor tutarım kendimi çoğunlukla (istisnalar oluyor arada ama genel olarak hödük bi insanım galiba)

ama bazı şiirler var sevdiğim, arada açıp okumak istediğim. işte o şiirlerden biri mesela bugünkü konumuz. bi arkadaşımın blogunda görüp "ah ulan, ne güzel şiir bu, ben de koyayım bloguma" dedirtti. İşte o şiir.

bu da benden gelsin öyleyse Can Yücel çevirisiyle Shakespeare...

vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
o kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,
ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
değil mi ki kötüler kadı olmuş yemen' e
vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
seni yalnız komak var, o koyuyor adama.

bahar temizliği

iyi temizlemek lazım etrafı. gizli köşelerde hiçbir şey kalmamalı, sonra ortaya çıkabiliyorlar tam hayatımı düzene koydum dediğin anda.

her şey bitsin
her şey gitsin...

(sonu gelecek bu bıdırdanmaların yakın zamanda, hissediyorum:))